12 Mayıs 2009 Salı

Aşık olunca Leyla olurum Saadet Işıl Aksoy



Aşık olunca Leyla olurum

Saadet Işıl Aksoy, All dergisine verdiği röportajda Rıza Kocaoğlu ile ilişkisini anlattı.

Şimdilik evlenmeyi düşünmediğini söyleyen genç oyuncu, “Aşık olunca ‘Leyla’ oluyorum, kafam uçup gidiyor. Bir nevi ruhsal hastalık süreci gibi. Tabii ölümcül cinsten değil, tatlı bir hastalık” diye konuştu.

Dili ve Edebiyatı okuyan Saadet Işıl Aksoy, “Hiçbir zaman ‘bilim insanı’ olmadım. Sosyal alanlarda daha başarılı ve mutluyum” diyor.

“Yumurta”daki performansıyla Altın Portakal kazanan Saadet Işıl Aksoy, All dergisine kariyeri ve Rıza Kocaoğlu ile 1.5 yıldır devam eden ilişkisi hakkında konuştu. 25 yaşındaki genç oyuncu, “Aşık olunca ‘leyla’ oluyorum, kafam uçup gidiyor. Bir nevi ruhsal hastalık süreci gibi. Tabii ölümcül cinsten değil tatlı bir hastalık” diyor.

Oyunculuk serüvenin nasıl başladı?
- Sinemaya eskiden beri ilgim vardı. Üniversitede bunun dozu arttı. İçine girdiğim çevrelerin de etkisi var. Boğaziçi Üniversitesi’nde sinema kulübü çok etkilidir. Bir dönem değişim öğrencisi olarak Florida’ya gittim. Altı ay kaldım. İstanbul’a dönünce Pera Güzel Sanatlar’da kamera önü oyunculuk atölyesini buldum. Benim için bir başlangıç oldu. Bu işin derinlerini keşfettikçe kendi derinliğimin de farkına vardım. Ve yeni kapılar açıldı...

Üniversitede ne eğitimi aldın peki?
- Boğaziçi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum. Dile karşı yeteneğim olduğunu yaşım büyüyünce fark ettim. İngilizce’yi seviyordum, edebiyatı da. Hiçbir zaman ‘bilim insanı’ olmadım. Sosyal alanlarda daha başarılı ve mutluyum.

Oyunculuk master’ı yapıyormuşsun...
- Evet, Kadir Has Üniversitesi’nde, geçtiğimiz yıl başladım.

“Bir sürü ödül aldım, eğitime ne gerek var” diye geçmedi mi hiç içinden?
- Hayır. Bu şımarıklık olur bence. Bu benim işim, çok da severek yapıyorum. Kendimi geliştirmeme faydası olacak her şeyi de denerim. Oyunculuğun akademik yanı, pratikten çok başka, çok daha detaylı.

Lisede defterini kaybettiğin için ağladığını duyduk... İnek bir öğrenci misin?
- Sorumluluk sahibi diyelim... İnek deyince asosyallik de var işin içinde. Hiçbir zaman öyle olmadım.

Kate Winslet bu sene Oscar aldığında “Küçükken şampuan şişesiyle çok prova yapmıştım” dedi. Senin de böyle provaların oldu mu?
- Altın Portakal’a gitme hayalim hep vardı. Ödül almayı değil, orada olmayı çok istemiştim. Ödül aldığımda “Bu kadarını hayal etmemiştim” diye düşündüm. O kadar heyecanlandım ki, konuşmam rezaletti. “Herkese iyi festivaller” dedim ya!

Helin Avşar’la bir korku filmi çekecekmişsin?
- Öyle bir projede yokum, çıkan haberleri gördüm. Doğru değil. Ama başka bir film var.

Asıl yeni projen nedir peki?
- Şu an Ali Vatansever’in ilk uzun metraj film projesi “El Yazısı” üzerine çalışıyoruz. Altın Portakal’da senaryo geliştirme ödülü almıştı geçtiğimiz yıl. Haziran ortasında başlayacak çekimler. Bir kasaba hikayesi, içinde drama ve komedi var. Farklı nesillerin yaşadığı benzer şeyler üzerine kurulu. İstanbul’dan gelen bir eczacı rolündeyim.

Bulunduğun projeler çok popüler olmuyor, hayatını nasıl kazanıyorsun?
- Ben de bilmiyorum. Televizyondan, reklamlardan para kazanıyorum. “İşini iyi yap, para gelir” derler ya, öyle oluyor. Hayatımı devam ettirebilecek kadar kazanıyorum. Benim için seyahat edebileceğim, yemek yiyebileceğim kadar paramın olması yeterli.

Biriktirip mi harcarsın yoksa har vurup harman savurur musun?
- Yatırım yapıyorum. Ailem beni destekliyor.

Uzun süreli bir ilişkin var. Evlilik planları yapıyormuşsun...
- Öyle bir haber çıktı ben de gazeteden öğrendim. Planımız yok. Bir süredir birlikte olanlara hemen evlilik soruluyor. Olabilir de olmayabilir de, hayat bu... Evlilik soğuk baktığım bir şey değil. Kalabalık bir ailede büyüdüm ben, hâlâ da ailemle beraber yaşıyorum.

Pembe panjurlu ev, boy boy çocuk gibi hayallerin var mı?
- (Gülüyor) Yok diyemem, bazı hayaller ortaktır. Tabii ‘pembe panjur’a dek gitmiyor bu. İleride kalabalık bir ailem olsun isterim. Ama bununla ilgili bir plan yapmıyorum. Daha zamanı var...

Böyle mutlusun herhalde şimdilik…
- Hayır, yarın ayrılacağım. (gülüyor) Şaka şaka... Beslenebiliyorum, oturup saatlerce konuşabiliyorum. Beni dinleyen, benim de dinlemekten keyif aldığım biri var hayatımda. Aşığım da! Daha ne olsun!

KISKANÇLIK YAŞAMIYORUZ


Ne zamandır berabersiniz?
- Bir buçuk yıl oldu.

Nasıl yani? Altı yıldır beraber olduğunuz yazılıyor.
- Öyle olsa kesin evlenmiştik şimdiye dek. (gülüyor)

Evlilik kadını mısın, aşk kadını mı?
- Ben de bilmiyorum. Aşık olunca ‘leyla’ oluyorum, kafam uçup gidiyor. Bir nevi ruhsal hastalık süreci gibi. Tabii ölümcül cinsten değil, tatlı bir hastalık.

Erkek arkadaşınızla aynı işi yapıyorsunuz, kıskançlık oluyor mu?
- Bunun avantajlarından faydalanıyoruz. Onu mutlu eden bir şey beni neden engellesin ki...

Cinsiyetsiz yetiştik

Bakımlı mısın?
- Güzel kokmak benim için takıntı. ‘Victoria’s Secret’ın ‘Love Spell’ diye bir parfümü var. Denediğim an “İşte benim kokum bu” demiştim. Manikür pedikür yaptırmaktan falan sıkılırım. Çocukluğumdan beri aynı kuaföre gidiyorum. Evde cilt bakımı yapıyorum, dışarıda yaptırmak lüks benim için.

Selülit problemin var mı?
- Selülite elverişli bir yapım var. Kola içmiyorum, yağlı yemiyorum. Dikkat ediyorum. Pilates yapıyorum yeni yeni. Vücudumu doğru kullanmak için yapıyorum onu da.

Kendini seksi buluyor musun?
- Bir programa ayağımda postallarla çıktım. Babaannem anneme “Bu kız niye erkek ayakkabıları giymiş, gitsin kendine kadın gibi ayakkabılar alsın” demiş. O kadar doğru bir yerden bakıyorlar ki . Onlar kadın olduklarının daha farkındalar. Biz cinsiyetsiz yetiştik. Bedenimizi kadın gibi kullanmayı öğrenmedik.

Ufolarla dünya turu yaptım


Ufolarla dünya turu yaptım


Ünlü şarkıcı Reyhan Karaca uzaylılar hakkında Bugün'’e şok açıklamalarda bulundu: “Uzaylılarla 1999'da tanıştım. Bana kanserin ilacını verdiler ama hazır olmadığımız için geri aldılar. UFO ile birkaç saniyede dünya turu yaptım. Sıcak kanlılar, insana güven veriyorlar.

İşte Karaca'nın akıllara durgunluk veren açıklamaları...

Reyhan, bir süredir erkek kardeşin kemik kanseriyle mücadele ediyor. Durumu şu anda nasıl?

Profesör Doktor Harzem Özger, benim için Allah'ın eli... Birçok ülkede yapılmayan çok özel bir ameliyat yaptı, kardeşimin bacağına protez taktı.

Ailenizde başka kanser vakaları görülmüş müydü?

Babam 61 yaşında kanserden vefat etti. Halamın çocukları kemik kanseriydi. Babamın kuzenleri bağırsak kanseriydi. Babaannem bağırsak kanseriydi. Kanser olmaktan çok korkuyorum.

RÜYAMDA GÖRDÜM

Kardeşinin hasta olacağını önceden hissetmiş miydin?

Rüyamda kardeşimin kanser olduğunu gördüm. Babamı da rüyamda görmüştüm. Sonra kanser olduğunu öğrendik.

Çok ilginç, başka var mı?

Sibel Can'ı, annesinin vefat ettiği gün Nişantaşı'nda görmüştüm. Yanına gittim, konuştuk. Dışarıya çıktım. İnanılmaz kötü hissettim. Masmavi gözlü kadının gözleri simsiyahtı. Siyah gözyaşı akıyordu. 2 saat sonra annesi vefat etti. ABD'deki ikiz kulelerin yıkılacağını bir hafta öncesinde görmüştüm. Hülya Avşar'ı da çok gördüm. Sonra annesi hastalanmıştı.

Medyum özellikleri var sende o zaman!

Sanırım. Uzaylıların varlığına da inanıyorum, çünkü onları gördüm. Bu konularla ilgili Sirius Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Haktan Akdoğan ile konuştum. Gördüklerimin gerçek olabileceğini söyledi.

Gördüklerin rüya mıydı yoksa?

Ne rüya ne de gerçek; arasında bir şey.

Uzaylılarla nasıl tanıştın?

1999 depreminden bir hafta önceydi. Uzaylılar beni yatak odamdan alıp götürdüler.

Seni nereye götürdüler?

Sabaha karşı 04.30 civarıydı. Bir adam geldi, uzun boylu siyahlar giyinmişti. Yatak odama geldi. Kel, burnu büyükçeydi. Aldı beni pencerenin önüne getirdi. Uzay gemisini gördüm. Birden beni ışınladı. Ama o ışınlama değilmiş onlar benim odamı uzay gemisi haline getiriyorlarmış. 5-6 tane aynı görünüşte uzaylı vardı. Düşünce yoluyla haberleştik.

TENLERİ KARİDES KABUĞU

Uzaylılar neye benziyor?

Tenleri karides kabuğu gibi. Kocaman kafaları var. Gözbebeği olmayan siyah gözler. Boyları uzun değil. Cinsel organları yok. Dört uzun parmakları var. Burunlar sadece delik. Ağız küçük, dudak yok. İnanılmaz sıcaklar. insana güven veriyorlar.

Sana ne sordular?

Sormadılar. Ben onlara kanserin ilacını sordum. Bana verdiler ama sonra, "Hazır değilsin" dediler, aldılar. Sonra saniyelerle bütün dünyayı gezdirdiler bana. Siyahlı adam, "Her şeyi hatırlayacağın zaman olacak ama şimdi değil, uyu" dedi. Geçen yaz Kumburgaz'a gelen UFO'lardan bahsedildi. Onlar benim gördüğüm uzay gemisiyle aynıydı.

1 LİRA BİLE RAHATLATIYOR

Kardeşin için geçen ay düzenlenen moral gecesinden ne kadar para toplandı?

150 bin lira falan denildi ama elimize 19 bin lira geçti. 1 lira bile beni rahatlatıyor. Yapılan işin bedeli yok.

Bu süreç içerisinde yanında görmek istediğin ama göremediğin sanat camiasından dostların oldu mu?

Hay Allah yanlış anlamışım dediğim insanlar var ama onları da af fediyorum. Gerçekten çok sevdiğim gönül verdiğim sanatçılarla bir kırgınlık yaşadım ama artık onları da affettim. Allah herkese sağlık versin.

CENAZENiZE KAÇ KiŞi GELECEK ONA BAKIN

Kaf dağında yaşayan, tüm amaçları şöhret ve paralarını korumak olan bazı sanatçılar için ne söylemek istersin?

Şimdiye aldanmayacaksın, 'yarın ne olacağım' diyeceksin. O anda toz pembe bulutların arasında kendini star görüyorsun. Ben de yaşadım ama ben hiçbir zaman değişmedim. Bazı arkadaşlarım var, bana değişemezler ama insanlara karşı davranışlarını görüyorum, içimden onları kınıyorum. Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, parana güvenme bir yangın yeter. Mala mülke para yatırmamak lazım. Biraz maneviyata ve insana yatırım yapmak gerekiyor. Çünkü öteki tarafa giderken paranı yanında götüremiyorsun. Cenazene kaç kişi gelmiş, onu soruyorlar. Sen düşün cenazene kaç kişi gelecek? Cenazendeki insanları sayıyorlar. Cenazelerdeki insanlar büyük gözlükler takıp birbirlerini görmeye gidiyorlar. Maneviyat neresinde bunun? Aysel Gürel'in cenaze töreninde gördüm bütün bunları. Vefasızlık var, vefasızlık!

1 Mayıs 2009 Cuma

İkizlerin biri erkek, Gülben Ergen




İkizlerin biri erkek


İkiz bebek beklediği müjdesiyle havalara uçan Gülben Ergen, bebeklerden birinin cinsiyetini öğrendi ama diğeri sürprizi bozmamaya kararlı!

ATLAS'A İKİZ KARDEŞ GELİYOR- Foto-galeri

Instyle dergisine konu-şan Ergen, “Birinin erkek olduğu kesin, diğeri cinsiyetini göstermiyor. Şimdilik sadece beş kişilik aile ile ilgili hayaller kuruyorum” dedi.

Gülben Ergen’in hayatında üç heyecan bir arada: Karnındaki ikiz bebekleri ve bu ay çıkacak yeni albümü... Instyle dergisine verdiği röportajında hayatının en mutlu dönemlerinden birini yaşadığını söyleyen Ergen, ikizleriyle ilgili “Ne cinsiyet, ne isim... Sadece beş kişilik bir ailenin çok eğlenceli olacağını düşünüyorum” diyor.

Bir süredir ortalarda olmayan ve yeni albümü için çalışmalarını tüm hızıyla sürdüren Gülben Ergen, önceleri göz ardı ettiği birkaç belirtiyi dikkate alıp doktora gidince varlığını öğrenmiş karnında büyüyen ikizleri. Bu habere kadar tüm günlerini ve gecelerini kaplayan yeni albüm çalışmaları daha bir heyecan kazanmış.

Genelde 2-2.5 yılda bir albüm çıkartan Ergen, bu kez bir önceki albümün üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen bu ay yeni şarkılarla buluşacak sevenleriyle. Bu albümde neler mi var? “Bu albümde olmayanlar daha önemli” diyor Ergen ve devam ediyor, “Bilgisayar katkısı yok, ticari kaygı yok, ‘Bu yaza damgamızı vururuz, bomba gibi geliyoruz’ lafları hiç yok. Kendimi en özgür, en küçük hissettiğim albümdür. Arasına öyle bir karıştım ki sesim söz oldu, melodi oldu. Ben küçülmek istedikçe, tüm enstrümanlar canlı çalınca, albüm akustik oldu. Sesim daha ön plana çıktı.” Hatta albüm kayıtları sırasında, bir şarkısını seslendirdiği Mazhar Alanson’a, “Benim yorumum nasıl oldu da bu denli güçlendi? Nasıl oldu bu iş?” diye sorduğunda Alanson’un yanıtı, “Sen müziği sevdin. Sadece müziği...” olmuş.

YENİ ALBÜMDE BÜLENT ORTAÇGİL ŞARKISI VAR

Ergen’in albümünü farklı yapacak bestelerden birinin sahibi de Bülent Ortaçgil. “Bülent Ortaçgil ve Mazhar Alanson şarkılarına her zaman hayranlık duyar ve dinlerdim. Ama albüm repertuvarımda yer vermek isteyeceğim benim de aklıma gelmezdi. Konseptin sükunetini, sözlerin önemini repertuvarı oluştururken fark ettim ve aradım Ortaçgil’i. Kendimi tanıtıp buluşmak istediğimi söylediğimde sesinde hissettiğim hem şaşkın hem misafirperver tonla, ‘Buyurun tabii,’ demesi aklımın ucunda. Ve Kanlıca’daki evinde buluverdim kendimi. Bu albümde onun bir şarkısını okumak istediğimi söyleyip uzun bir sohbete daldık. Beni o kadar dikkatli dinledi ki. Birkaç şarkısını dinledik birlikte. Bu Su Hiç Durmaz’ı istedim ben, o da ‘Hayırlı olsun,’ dedi.”

Birkaç hafta sonra Ergen’in stüdyosuna misafir olan Ortaçgil, şarkısının aranje edilmiş ve Ergen tarafından okunmuş halini dinlemiş. “Kendimi küçük bir öğrenci gibi hissettim o şarkısını benden dinlerken” diyor Ergen o dakikalara dönünce. Bitene kadar hiç konuşmamış Ortaçgil, sonrasında da, “Çok beğendim, hem de çok içime sindi” deyince Ergen’in yüzünde Japon çizgi filmlerindeki küçük kız çocuklarından alınmış bir gülümseme belirmiş.

“Bu albümdeki şarkıların sakinliği, albümün tanıtımında da devam edecek” diyor Gülben Ergen, BKM’nin tiyatro sahnesinde, 25 kişilik orkestrasının yedi kişiye inmiş haliyle şarkılarını söyleyecek.Yeni albümünden birkaç ay sonra, muhtemelen haziran ayında ev istirahatine çekilecek ve bebeklerini bekleyecek.

BOŞANMA HABERLERİ DEDİKODUDAN İBARET

Basında, “Boşanıyorlar,” haberlerinin çıktığı bir dönemde bu dedikoduları çıkartanlara en iyi cevap bu bebekler aslında. Bu haberlerin nereden çıktığı konusunda da bir teorisi var Ergen’in: “Boşanmak benim mesleğimi yapan arkadaşlarımda maalesef kaçınılmaz son ve bu ortadan ikiye yırtılan hüzünlü resim hem halkın, hem de magazinci arkadaşlarımızın algısında yer ediyor. Adettendir, ‘E yakındır boşanmaları,’ diye başlıyorlar deneme atışlarına. Biz de fazla el ele, göz göze görünmeyi tercih eden bir çift olmadığımızdan, ‘Hmm bak ortalarda da yoklar, demek doğru,’ diye devam ediyorlar. Taa ki, avukatımızdan ağır bir tekzip gidene dek...”
Bu arada Ergen’in göbeği yavaş yavaş belli olmaya başlamış. Yüzüne tam bir hamile güzelliği yerleşmiş. Saçları dümdüz... Ayağında yeşil spor ayakkabılar ve üzerinde aynı tonlarda spor bir hırka... Hayatında pek bir şey değişmediğini (yemek düzeni ve aldığı vitaminler dışında), bol bol su içtiğini, daha çok dinlendiğini ve Neslihan Hoca ile yoga derslerine başladığını söylüyor. Bu arada Atlas’la dıgıdık dıgıdık oynarken daha dikkatli davranıyor artık.

Çekim aralarında dinlenirken arada eliyle bebeklerini seviyor. Bebeklerden söz açılınca heyecanlandığı her halinden belli. “Planlı bir hamilelik miydi bu?” sorusuna, “Bu plan lafını pek anlamıyorum, istek diyelim. Evet istiyorduk ama, ‘Atlas üç yaşına gelsin’ diyorduk. Öğrenince şaşırmakla şükretmek birbirine karıştı” diyor.

İKİZLERİM OLACAĞI İÇİN ÇOK ŞANSLIYIM

“Genelde hamileliklerin ilk üç ayı zordur” derler. Ama bu hamile, Gülben Ergen gibi pozitif bir insan olunca sıkıntılardan söz etmiyor, sadece yaşadıklarına şükrediyor. “Genelde mız mız, ağrılı, sızılı bir tip olmadığım için ve hareketli, neşeli, dinamik olmayı seçtiğim için zorluklar yok denecek kadar azdı” derken de enerjiden gözleri ışıldıyor. Peki ya ikiz annesi olmak? Doktor ultrasondan bakıp, “İkiz,” dediğinde hissettiklerini anlatacak kelime bulmakta zorlanıyor: “Bunun bir lütuf olduğunu, seçilmiş bir kul olduğumu düşündükçe anladım ve hazmettim.” Bebeklerden birinin erkek olduğu kesin, diğer yaramaz ise hâlâ cinsiyetini göstermiyor. Ama, “Terbiyeli bir kız mı geliyor?” sorusu Ergen’in gündeminde yok. Ne cinsiyet, ne de isim düşünüyor... Sadece oluşturacakları beş kişilik aile ile ilgili hayaller kuruyor... İkizler büyümüş, Atlas onlara ağabeylik yapıyor. Sonra hayal aleminden yeryüzüne inip, “Atlas’a ağabey olmak çok yakışacak. Onun ağabeyliğiyle gurur duyacağımı, bana destek olacağını ve asla zorluk çıkartmayacağını çok iyi biliyorum. Kaldı ki müthiş güvendiğim bir pedagogumuz var. Elbette cevabını bilemediğim tüm sorularımı ona danışacağım” diyor. Gözünüzün önüne getirin, iki bebek kucağında, Atlas yanında evlerinin bahçesinde oyun oynuyorlar. Eşi Mustafa Erdoğan o anı fotoğraflıyor. Fonda yeni albümünden bir parça çalıyor sakin sakin... İşte Gülben Ergen için mutluluğun resmi bu.

“Çocuksuz hayat güneşsiz bir dünya benim için, anlamsız, soğuk, yavan, mana yoksunu. Mucize bir şey anne olmak, bir çift göze, o mis kokusuna Allah aşkıyla şükretmek” derken gözlerini kapatıp sanki Atlas’ın kokusunu duymak istermişçesine ciğerlerini havayla dolduruyor Ergen.

STİL NOTLARI

Dışarı çıkarken giyeceklerinizi nasıl seçersiniz?
- En rahat ettiğim modelleri giymeyi tercih ederim. Sırf moda diye leopar giymem mesela. Daracık kıyafetler bana göre değil. Daha çok üzerimden dökülen şeyleri severim. Günlük hayatımda Abercrombie’ler harikadır. Prada, içinde kendimi en rahat hissettiğim markadır. Gece dışarı çıkacaksam Dolce&Gabbana tercih ederim. Eğer bir televizyon programına katılacaksam oturacağım koltuğun ve arka fonun rengini sorarım mutlaka. Koltuk açıksa koyu renk, koyu ise açık renk giyinmeye özen gösteririm. Giydiklerim kiloma göre de değişir tabii. Eğer spor yaptığım ve fiziğime güvendiğim bir dönemse açık renkler giyebilirim.

Mücevher seçimi nasıl yaparsınız?
- Öyle büyük mücevherler tercih etmiyorum. İncecik iplerin ucuna takılmış tasarımlar ilgimi çekiyor. Midnight Express’te satılan Apriati’de çok güzel örnekleri var. Tek taş küpeler ve alyans... Benim taktıklarım bu kadar.

Ayakkabı ve çanta seçimi sizin için hayati midir?
- Ben pek çok kadın gibi ayakkabı tutkunu değilim. Ayakkabı konusunda rahatlık çok önemli benim için. Barbara Bui’nin ayakkabılarıyla rahat hissediyorum kendimi. Bu ara çok rahatsız ayakkabıların moda diye giyildiğini görüyorum. Ama bence ayak sağlığı açısından da hiç uygun değiller.

Makyaj ve saç konusunda kimlere güvenirsiniz?
- Saçlarımı Bahçecik’ten Serpil Külekçi ve Arzu Çevre, makyajımı ise Özlem Kutlu yapar. Son birkaç yıldır Oscar törenlerinde kadınların saçları konusunda oldukça sade olduklarını gördüğümden beri saç konusuna çok takılmıyorum. Çok büyük değişikliklere gerek duymuyorum. Gece de gündüz de hemen hemen aynı modelleri tercih ediyorum. Rengi oturdu zaten. Modeli de biraz kısa ya da biraz uzun ama genelde aynı.

medyadan

BlogcuZade Master