19 Şubat 2008 Salı

Aysel Gürel'in, kızı Mehtap Ar'a açıkladığı vasiyet

Aysel Gürel, kızı Mehtap Ar'a açıkladığı vasiyetinde neler söyledi.

İşte herkesi güldüren Aysel Gürel sözlerinden bazıları...

İşte vasiyeti
Mehtap Ar, Aysel Gürel'in vasiyetini şöyle sundu, “Annemin vasiyeti şuydu, tüm kadınlara söyle; bilsinler ki ben 80 yaşıma kadar çalıştım ve dimdik ayaktayım. Çalışmak ve ayakta kalmak güç ama ben başardım, tüm kadınlar da başarabilir"

Aysel Gürel... Türkoloji mezunu, şair, tiyatro ve sinema sanatçısı, şarkı sözü yazarı... Çok dolu bir hayat hikayesi. Herkes adına yaşanmış yıllar, kağıtlara dökülmüş, çoğu hayat bulmuş, çoğu her hangi bir notada hayat bulamamış 20 bin şiir. Hepsi sığmış 79 yılın içine. Kimisi ucundan dokunur kimisi tam bizi anlatır. Daha yapacakları vardı, hasta yatağında yakınlarıyla paylaştığı. Ne sözleri uçtu ne yazıları, hepsi kaldı ondan hatıra. İşte o hayattan kalan 'komik' hatıralar...

Çocuklarına bu şiiri yazdı
Her anne gibiydi o da ve kızları hiç büyümüyordu sanki. Hasta olduğu halde yılbaşını evde geçirmek için doktorlardan izin aldığı gün, kızlarını ağlatacak bu şiiri yazdı onlara.

Beni yıkadılar
Tertemiz giydirdiler
Aşkın tertemiz damlalarında
Kendilerine iki küçük kadın hazırladılar
O küçük sandığım, o büyük iki kadın
Beni onurlandırıp, beni efsanelere kattılar
Bana hayatımın şiirini emzirdiler
Çöp arabasına otostop yaptı
Aysel Gürel, ilginç açıklamaları, yaptığı sıradışı hareketlerle uzun süre akıllardan silinmeyecek. Bir keresinde Beyoğlu'nda bir gece kulübüne eğlenmeye gidince sabah 5'te evine gitmek üzere dışarı çıktı. Çıkar çıkmaz karşısında çöp kamyonu ve temizlik işçilerini görünce hemen yanlarına gidip, 'Beni evime bırakır mısınız' ricasında bulundu. Taksim'den Nişantaşı istikametine giden işçiler, Aysel Gürel'in bu ricasını kırmayarak onu Teşvikiye'deki evine kadar bıraktı. Taksi yerine evine çöp kamyonuyla gitmenin kendisini çok heyecanlandırdığını söyleyen Gürel, "Sıradan olmak, sıradan şeyleri yapmak tarzım değil" demişti.

Östrojen hormonum fazla
Şu bir gerçek ki, ben henüz menopoza girmedim. Evet, regl olmuyorum, yumurtlamıyorum ama östrojen hormonum aynı şiddette vücudumda var. Böyle olduğu için, ben azgın, hala fıkır fıkır bir kadınım. Bunun için yaşlılık kompleksim yok.

Muhsin Ertuğrul onu keşfetti
Akciğer kanseri tanısıyla iki aydır tedavi gören Aysel Gürel, bugün Teşvikiye Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek. 1929'da Denizli'de Aysel Gürel'in çocukluğu ve gençliği hakim olan babasının görevi nedeniyle Trabzon'da geçti. Trabzon Atatürk Lisesi'nden mezun olduktan sonra, 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'ne girdi. 1952'de üniversiteden mezun olan Gürel, aynı yıl Küçük Sahne'de Muhsin Ertuğrul'un keşfiyle tiyatro oyunculuğuna başladı. 25 yıl çeşitli tiyatrolarda oynayan Gürel, aynı zamanda çok sayıda sinema filminde de rol aldı. Çocukluğundan itibaren şiire merak salan Aysel Gürel, yazdığı şiirleri de kitap olarak yayımladı.
İlk öpücük
18 yaşındaydım. Trabzon'dan İstanbul'a geliyordum. Kamaram vardı tek kişilik. Kapı çalındı, "Buyurun, girin" dedim. Nihat girdi. Birdenbire saldırdı ve dudaklarımı emmeye başladı. Dudaklarım, böyle ateşe, kora değmiş gibi yanıyordu. Kurtuldum ve "Bu ne?" dedim. "Öpüş" dedi.

Şu an sevişiyorum
Evini arayan gazetecilerden bunaldığı bir anda telefon eden kişiye "Şu anda yatakta sevişiyorum iki saat sonra arayın" der.

Otoseksüelim
Cinsel kimliğiyle ilgili sorulara, "otoseksüelim" diye cevap verir.

Nasıl evlendim
Alt kültürün tesiriyle oluşan, bekaret muhafazası diye bir şey vardı. Baskı vardı yani, tahsil hayatım uzun sürdüğü için bekaretimizi muhafaza ettik. Bazı günler, ortaokul arkadaşlarım beni ziyarete gelirdi, ben 22-23 yaşlarındayım. Yanlarında da yetişkin kız, erkek çocuklar... 'Aaa ben bunları hatırlamıyorum bunlar kardeşiniz mi' dediğimde onlar da, 'Ne kardeşi, bunlar bizim çocuğumuz' demeye başladılar. Ben de, 'Galiba üreme için geç kalıyorum' dedim. O sırada ben, Küçük Sahne'de oynuyordum, devamlı röportajlar oluyordu. Resimli mecmualara da kapak olarak çıkıyordum. O aralar fuayemize gazeteciler doluşuyordu. Çok güzeldim, kapak çekiyorlardı. O ara çok yakışıklı bir gazeteciye takıldım, Müjde'ye benziyor ama erkek düşün ki, bıyıklısı. O yıllarda Amerikan sinemasının meşhur aktörü Tyron Power vardı, ona benzeyen. Gece Postası'nda çalışıyordu o zaman, röportaj yapmıştı benimle. Bir gün Babıali'den geçerken gazeteye girdim, 'Vedat bey burada mı' dedim, 'Odasında' dediler ve odasına çıkardılar beni. Oturdum karşısına ve 'Benimle evlenir misin' dedim ona... Dört ay kadar sözlü kaldıktan sonra evlendik ama teklif benden geldi. Ben de artık geç kalmadan, ürünlerimi çıkartayım dedim. Ee yaş 25'lere gelmişti...
Ben Türk kadının bilinçaltıyım
'Her kadın en az bir kez, yanında kocası bile yatsa, rüyasında başka bir herifle yatmıştır. Bilinçaltının yarattığı bir durum bu. İlla ki tanıdığın biri olmasına da gerek yok. Hayır ben hiç yaşamadım diyen de yalan söylüyordur"
Kaynak: Hürriyet

13 Şubat 2008 Çarşamba

Okan Bayülgen'in Fotoğraf Sergisi

Bayülgen’in güçlü kadınları


Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN

Bayülgen’in güçlü kadınları Okan Bayülgen'in, "Erkeklerin Saatlerini Takan Kadınlar" adını verdiği üçüncü fotoğraf sergisi, bugün City's'teki It's a Joke'da açılıyor.

Birbirinden ünlü 12 kadını, farklı konseptlerde erkek saatleriyle görüntüleyen Bayülgen, eski sevgilisi Deniz Akkaya'yı ise uzun erkek donuyla fotoğrafladı. Okan Bayülgen, "Erkeklerin Saatlerini Takan Kadınlar" adını verdiği üçüncü fotoğraf sergisini bugün City’s AVM’de bulunan It’s a Joke’da açıyor. Birbirinden ünlü 12 kadını erkek saatleriyle görüntüleyen Bayülgen, "Artık güçlü kadınlar, erkek kol saati takıyor. Bu, uzun zaman önce farkına vardığım ve fotoğraflamak istediğim bir şeydi" dedi.

Bugüne kadar iki fotoğraf sergisi açtınız. Biri Zekai Demir ile birlikte Afrika’da çektiğiniz fotoğraflardan oluşan "Baobab Yolu" sergisi, diğeri de tiyatrocuları çektiğiniz "Pudra-Zamanın Tozu" sergisi... Şimdi üçüncü serginizi

açacaksınız. Adı da "Erkeklerin Saatlerini Takan Kadınlar"... Bu proje nasıl ortaya çıktı Okan Bey?

- Erkek, kadına karşı bütün aksesuvarlarını kaybettiği gibi en değerli aksesuvarı olan saatini de kaybetti. Uzun zamandır çevremdeki kadınların para verip, iyi, mekanik saatler kullandıklarını görüyorum. Bu kadınlar, pilli saatten vazgeçmiş, her gün o saati kurmaya razı kadınlar. Yani güçlenmiş, erkeksileşmiş kadınlar bunlar. Benim ilgilendiğim taraf da bu gizli güç durumu. Yani kadının "Bir dakika, hep sen fantazi yapmayacaksın, şimdi de ben fantazi yapacağım, ben yöneteceğim" demesini seviyorum. Bunu çok seksi ve güçlü buluyorum. Artık güçlü kadınlar, erkek kol saati takıyor. Bu, uzun zaman önce farkına vardığım ve fotoğraflamak istediğim bir şeydi. Şimdi hayata geçirdim.

"Güçlü kadınlar erkek kol saati takıyor" dediniz ya, peki kadın saati takanlar ne oluyor, güçsüz mü?

- Hayır, tabii ki değil. Sakın öyle algılanmasın. Kadın, bir aşktan dolayı da erkek saati takabilir. Ama benim asıl ilgilendiğim konu güç meselesi... Ayrıca ben, mekanik ustalığa verilen değeri de biraz ön plana çıkarmak istedim. Saatlere ne kadar çok taş takarsanız, fiyatı o kadar artmaz. Aslında dünyanın en pahalı saatleri, hiç taşsız saatlerdir. Kadın artık bu taşlı saatleri sevmiyor. İşte bu gizli güç durumu ve erkeksilik de bana çok seksi geliyor.

Peki kadının bu kadar erkeksileşmesi fena bir durum değil mi?

- Mücevherle kandırılamayan bir kadın bu bence. Bu bir güç belirtisidir. Fena bir durum değil.

Siz bu kadınları seviyorsunuz?

/_newsimages/4965012.jpg- Evet, çok seviyorum.

Taşlı saatlerden kullanan kadını sevmiyorsunuz yani...

- Dediğim gibi, o kadın mücevherle kandırılabiliyor. O yüzden taşlı saati seven kadınlar tercihim değildir.

Öyleyse bu fotoğraf sergisinin amacı, erkeksileşen kadınlara bir övgü...

- Benim aslında tamamlamak istediğim bir şeyler var. Örneğin; Zekai ile Madagaskar’da yaptığımız iş, serüvenci fotoğrafçıya bir saygıydı. Yani poposunu kaldırıp yollara düşen, internetten görüntü indirip fotoğrafın arkasına koymayan bir fotoğrafçıya övgüydü o iş... Bu çalışmanın arkasından yaptığım ikinci iş "Pudra", yüzdeki çizgilere övgüydü. Bu üçüncü iş ise erkeksi bakış açısına bir övgüdür, evet... Ama benim asıl amacım, güzel, iyi bir iş çıkarmaktı. Çıkardığım işi paylaşmaktı. Benim gibi düşünen insanları temsil etmek istiyorum. Delikanlılık da o kadar dijitalleşmedi ya!

Serginin alt cümlesi de ilginç... Orada diyorsunuz ki, "Kadın, güç, lüks ve zaman meselelerine falokrat bir bakış..." Önce "falokrat"ı açıklayarak başlayalım mı?

- Erkeksi bakış açısına övgüyü, Fransızlar’ın aşağılamak için kullandığı bir deyimle yani "falokrat"la ifade ediyorum. Türkçe-Fransızca sözlüğe baktığınız zaman "falokrat"ın karşılığında, "uzvuna tapan" yazar. Sergiye, bunu da koyacağım.

Cidden, koyacak mısınız?

- Koyacağım, çünkü öyle yazıyor. "Falokrat", falüsten gelen, kaba bir erkek bakış açısıdır. Yani "falokrat", kaba erkekliği temsil eder.

Türkçe karşılığı maço erkek demek...

- Evet, ama ben maçoyu kullanmak istemiyorum, "falokrat"ı kullanmak istiyorum. Çünkü aslında bu erkeksilik, kabalık kendi falüsüne tapınma bakış açısını ifade eder.

Evet ama fotoğraflarda kadının üstünlüğü, gücü göze çarpıyor...

- İşte ben bunu yapmak istedim. Aslında bu fotoğraflardaki "falokrat" bakış açısı, sadece benim kadının güzelliğine bakışımdır. Ben kadını güçsüz olarak görmüyorum. Aksine ben kadını çok güçlü görüyorum. Benim fotoğraflarımda elinde tabancasıyla adama giden bir kadın da var, elinde kırbaç olan bir hemşire de... Fakat yine aynı fotoğraflarda kadın adamı aşağı bastırmıştır ve sımsıkı kucaklar. Yani ona annelik yapar, şefkat duyar.

ATA DEMİRER KAÇTI

Ata Demirer’e kendi saat dilimimde program yapmamı, bazıları kurnazlık olarak değerlendirdi. Ne yazık ki bu kadar üstün bir kötülüğe sahip değilim. Ata’nın tek bir derdi vardı, konukları ağırlamak. Baştan itibaren konuk ağırlamak /_newsimages/4965013.jpgistemiyordu. Bunun stresine girdiği için devam etmek istemedi ve kaçtı! Oysa devam etseydi, beni ve Beyaz’ı zorlayacak bir iş yapmış olacaktı. Sadece biraz zaman ve seyircinin Ata’yı tanıması gerekiyordu. Sabredemedi! O sebat etmeyince ben ne yapayım? Oysa ben, bütün egolarımı ayaklar altına alıp, elimde telsizle onun kulis kapısına dikilen bir adam bile oldum. Yani rahat etmesi için elimden geleni yaptım. Fakat istemedi ve kavgasız gürültüsüz ayrıldık. İşin içinde benim ya da Ata’nın bir başarısızlığı yoktur! Ata’nın programı kaldırılmamıştır. Kendisi kaçmıştır. Yoksa Ata’dan ne reyting istendi ne de başka bir şey. Çok lüks şartlarda çalıştı. Benim yerimi doldurması gerekmiyordu. Televizyon bir alışkanlıktır. Onu anlatmaya çalıştık. Yine de istemedi...

Kaynak Hürriye Magazin

12 Şubat 2008 Salı

Nez Dönüyor

Herkese geçmiş olsun



Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN

Herkese geçmiş olsun Üç yıldır sahnelerden uzak olan Nez, seksi kostümleri ve dans gösterileriyle şov dünyasına dönmeye hazır...

Ünlü şarkıcı, “Kılık değiştirerek kulüplere, konserlere gidip insanların neler yaptığını izledim. Ama gördüm ki yerimi kimse dolduramıyor. Şimdi çok daha muhteşem bir şovla dönüyorum. Herkese geçmiş olsun” sözleriyle rakiplerine meydan okuyor. Üç yıldır sahnelerden uzak olan Nez, yine seksi kostümleri, İngilizce şarkıları ve dans gösterileriyle şov dünyasına dönüyor. Ara verdiği bu üç yıl içinde İngilizce çeviriler yaparak geçimini sağladığını belirten Nez, "Kılık değiştirerek kulüplere, konserlere gidip insanların neler yaptığını da izledim. Ama gördüm ki yerimi kimse dolduramıyor. Şimdi çok daha muhteşem bir şovla dönüyorum. Herkese geçmiş olsun" dedi.

Kaç yıl oldu sahneleri bırakalı?

- Üç yıl oldu. Ama ben hiçbir zaman sahneleri bırakmadım, sadece ara verdim. Bazılarının işine öyle geldiği için bıraktığımı söylediler.

Neden ara verdiniz peki?

- Bana çok sataştılar, çok laf attılar. Kalbim kırıldı. Hem daha fazla üzülmek istemediğim için, hem de eski prodüktörüm ile anlaşmamın bitmesini beklemek için verdim bu arayı. Bir de o kadar çok taklitlerim çıktı ki, ortam keyifsizleşti. Çıkanlar laf söylemeye başladı falan... İyi ki ara vermişim. İlk ve son isim olarak kaldım.

Ben tehdit aldığınız için bıraktığınızı duymuştum.

- Evet, tehdit edildim.

Kimler tehdit etti?

- Hiç ummadığınız isimlerden çok büyük tehditler aldım. Bu tehditler "Seni bu camiada var etmeyeceğiz" şeklindeydi. Tabii ki aleni bir şekilde, "Bacağına sıkarız, dans edemezsin" demediler ama ben onu demek istediklerini anlamıştım. Ya da şu oldu; inanılmaz güzel iş teklifleri alıyordum, fakat o teklifli verenler birden vazgeçiyordu.

Bu tehditler kadınlardan mı, erkeklerden mi geliyordu?

- Benim en büyük düşmanım kadınlardı. Dolayısıyla kadınlar üzerinden geliyordu bu tehditler. Bizim camiamızda kadın kadına olan savaş, çok çirkin boyutlardadır. Erkeklerin savaşından çok daha acımasız ve çirkindir.

Ara vererek onların ekmeklerine yağ sürdünüz ama...

- Başka şansım yoktu. Çünkü ben bu dünyada tek başımayım. Zekiyim, ama dediğim gibi onların savaşı çok farklı.

Ben onların savaş şeklinde yalnızdım. Arkamda, yanımda kimse yoktu.

/_newsimages/4915214.jpg Şu an güçlü müsünüz?

- Şunu anladım; insanlar benim yeteneğimden çekiniyor. Dolayısıyla güçlüyüm. Benim yok olup biteceğimi düşündüler. Tam tersi oldu. Geri çekildim ama hiçbir şey kaybetmedim. Ara verdiğim bu üç yıl, çok güzel yaşadım, öğrendim, çok şey biriktirdim. Hem gidenler de gitti. Kimse kalmadı.

Nasıl yaşadınız bu üç yıl boyunca, geçiminizi nasıl sağladınız?

- İngilizce’den Türkçe’ye çeviriler yaptım. Reklam filmleri seslendirdim. Bazılarına inat, dimdik ayakta durdum. Bu arada kılık değiştirerek gece kulüplerine, konserlere giderek insanların neler yaptığını izledim. Gördüm ki kimse yerimi dolduramamış. Bu yüzden uzun zamandır aklımdaydı geri dönmek...

Bu üç yıllık arada nişanlandınız, Davut Güloğlu ile aşk yaşadınız, sonra da evlendiniz. Bir şey soracağım, askerde olan nişanlınızı aldattınız mı?

- Hayır... Ama ne yazık ki olay böyle yansıtıldı. Bir şey yürümüyorsa, yürümüyordur. Nişanlımla da ilişkimiz yürümüyordu ve ayrıldık. Ayrıldıktan sonra başka birine aşık oldum. Aşk bu, ne zaman, nasıl kapınızı çalacağı belli olmuyor. Aşık oldum ve ilişkimi yaşadım. Bundan da pişman değilim. Neyi yaşadıysam, çok severek yaşadım. Hepsi de çok güzel şeyler kattı bana. Bitmesi gerekiyordu ve bittiler.

Siz böyle çok çabuk mu aşık olursunuz?

- Hayır, çok zor aşık olurum. O yüzden kıymetlidir aşk benim için ve ilişkilerim de uzun sürer. Bu camianın içinde yaşananları görmek, aşkı öldürüyor. Bir süre sonra panikliyorsun ve diyorsun ki; "Ben de aile istiyorum, ben de bir takım şeyleri yaşamak istiyorum. Evimde 50 ödül, 10 albüm olup yalnız yaşamak istemiyorum." Böyle olunca, bulduğum aşkların peşine düştüm. Mutlu olurum, yuva kurabilirim diye... Ama olmadı.

Neden olmadı?

- Ben, kaldırılması güç bir kadınım. Sonuçta bir Nez var, bir de evdeki Nezihe var. Bu anlaşılmadı. Anlaşılmayınca da yürümüyor. İlişki, saygının olmadığı bir hale bürünüyor. Ben de saygının olmadığı bir yerde asla durmam. Bir arkadaşım bana, "Sen aşık olunabilecek en güzel kadınsın" demişti. O zaman neden yürümüyordu? Gördüm ki bazen insanlara fazla gelebiliyorsunuz. Herkes Nez’in kendisine ait olmasını istiyor. Bu da çok normal.

Erkekte ne çeker sizi?

- Zekası... Benimle tartışabilecek erkek olmalı. Ben onunla beyin jimnastiği yapabilmeliyim.

Aşık oldunuz, sizi kaldırabilecek birisini bulduğunuza inandınız ve Berna Nuri Süer’le evlendiniz. Doğru mu?

- Evet. Evlilik çok farklı bir şey. Gerçekten bu kurumda saygı çok önemli. Biz, birbirimize çok saygılıydık. Ama birbirimizi tanıdıkça aramızda farklılıklar olduğunu gördük. Ve ikimiz de birbirimize daha fazla acı çektirmek istemedik.

Ayrı dünyaların insanı olduğunuzu baştan anlayamadınız mı?

- Flört edemedik ki... Bizim flört etme şansımız yok. Hemen saçma sapan şeyler yazılıyor. Evlendik, anlaşamadık ve ayrıldık. Şimdi neden ayrıldığımızı anlatamam. Bu benim çok özelimdir. Ben sadece şuna üzüldüm; ayrılacağımızı gazeteci arkadaşlarıyla paylaşmasına ve "Kirasını ödeyemiyordu" demesine... Bunlar çok çirkindi. Oysa oturduğumuz ev, benim evim. Ben yıllardır Cihangir’de yaşıyorum. Herkes bilir. Ben "Ona evimi, ailemi açtım" derken, hayatımı açtım anlamında söylemiştim. Ama sanırım sözlerimi yanlış algıladı. Bu yüzden de yanlış şeyler söyledi. Biz, her şeyimizi paylaştık. Benim ona, onun bana yardım ettiği günler oldu. Evlilik demek, paylaşmak demektir. Bir ilişki nasıl saygı çerçevesinde başlıyorsa, aynı şekilde bitmelidir. Biz de küçük tatsızlıklar olsa da öyle bitirdik. Kendisi her zaman dostum, arkadaşım olarak kalacaktır.

Şimdi yeniden sahnelere dönüyorsunuz değil mi?

- Evet. 16 Şubat’ta Studio Live’da ilk canlı performansımı yapacağım. Buradan bana sponsor olan Absolut Events Lime Light’a teşekkür ederim.

/_newsimages/4915217.jpg Eski şovlarınızla mı sahnede olacaksınız?

- Evet, o ilk dönemlerde yaptığım şovu geliştireceğim. Benim yeniden dönmeme çok üzülenler de var, sevinenler de var, kıskananlar da... Onlar adına çok üzgünüm. Nez, geri dönüyor. Müthiş sahne kostümleri, şarkılar, şovlar hazırladım. Zenci gırtlağıyla okuyabileceğim şarkılar seçtim ve onları etnik bir hale getirdim. Herkese geçmiş olsun.

Yine eskisi gibi seksi bir Nez mi izleyeceğiz?

- Şimdi biraz daha kontrollü olacağım. İlk çıktığımda da kontrollü olmak isterdim ama sonuçta bu iş stratejik bir oyun. Patron ne derse o oluyor. Sizin söz hakkınız olmuyor ki... Bu arada size bir şey söyleyeyim, şimdikilerin yanında ben yaptıklarımla melek gibi kalıyorum. Ayrıca bugüne kadar benim kliplerim hiç yasaklanmadı. Tahrik edici bulunsaydı, sansürlenirdi.

Peki, seyirci, sahnede işini yapan Nez’i yanlış algıladı mı?

- Hayır, o dönem için doğru algıladı. Erkeklerin güzel kadın olduğumu söylemeleri bazen çok hoşuma gitti. Sonra bana "Türkiye’nin en seksi kadını" ödülü verilince, durup bir düşündüm, "Neden sanatıma değil de çok başka şeylere bakılıyor" diye. Ve gördüm ki, benden önce dişiliğiyle sahnede olan bir kadın yok. Dolayısıyla bu anlamda insanlara çok farklı geldim. Ben sahnelere dişilik ve kostüm getirdim. O yüzden de çok konuşuldum. Normal hayatımda Nezihe’yim ama sahnede Nez... Böyle bir değişim yaşıyorum. Bu değişim de beğenildi. Söyleyecek bir şey yok.

Tacize uğramamak kadınların elinde

- Hiç taciz edildiniz mi peki?

Bugüne kadar hiç tacize uğramadım! Bu beyin gücüdür. Ben sahneye çıkarken "Dinleyin, seyredin ve buradan mutlu ayrılın" diyorum. Yaydığım enerji de sadece şuydu; "Bana ulaşamazsınız, ancak ben istersem size ulaşırım." Her şey kadının elindedir. Kadın ulaşılmaz olmak isterse, olur. Bu kadar basittir.

Umudumu kaybetmedim yine evleneceğim

- Bu arada 3.5 aylık hamileyken bebeğinizi kaybettiniz. Şiddete mi maruz kaldınız?

Hayır. Her 10 kadından beşinin yaşadığı bir şeymiş bu. Tamamen o sebeple bebeğimi kaybettim. Hayatımın en acı dakikalarıdır benim için. Çok acı çektim, çok ağladım. Ama ben umudumu kaybetmedim. Yine aşık olacağım, yine evleneceğim ve evlat sahibi olacağım. Hayattaki tek arzum, isteğim bu.

9 Şubat 2008 Cumartesi

Tuba Ünsal Röportaj

Beni örnek alırlarsa düzgün genç kız olurlar


Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN

Beni örnek alırlarsa düzgün genç kız olurlar Sakin ve dingin bir hayat sürmeye başlayan Tuba Ünsal'dan çarpıcı açıklamalar.

1,5 yıl önce yaşadığı fırtınalı günlerin ardından sakin ve dingin bir hayat sürmeye başlayan Tuba Ünsal, yaşadığı hiçbir şeyden pişmanlık duymadığını belirtti.Ünsal, “Kimin ne söylediği, ne düşündüğü umurumda bile değil. Yatağıma yattığım zaman vicdanım rahat. Çünkü ben her şeyi, en ahlaklı şekliyle yaşadım. O yüzden genç kızlar beni örnek alırsa, düzgün genç kız olurlar” diyor.

- 1,5 yıl önce yaşadıklarınız, size "Gençlere kötü örnek oluyor" eleştirilerini getirdi. Zor günlerdi, değil mi?
İyi örnek olmak için kameralara yalan söylemek, kadın programlarında ağlamak mı gerekir? Ben hiçbir zaman içinde aşk olmayan hiçbir ilişkinin içinde olmadım. Kimse beni, yanıma yakışmayan biriyle görmedi. Sadece işimi yapıp, evime döndüm. O yüzden kime göre, neye göre örnek oluyorum? Gençler benim iyi tarafımı örnek alsın. Birilerine iyi örnek olacağım diye kendi hayatımı kısıtlayarak yaşayamam. Bu örnek alma mevzusunu da çok takmıyorum açıkçası. Ayrıca beni örnek alırlarsa da düzgün bir genç kız olurlar. Tabii ki eğleniyorum, erkek arkadaşlarım oluyor, geziyorum. Bu çok doğal bir şey. Ama her şeyi doğru düzgün yaşıyorum... Sapıtmıyorum, sapmıyorum.

- “Eşini aldatan kadın" başlığı altında sürekli gündemindeydiniz...
Ben böyle bir şey yapmadım. Ben, aşık oldum ve evliliğimi bitirmeyi tercih ettim. Bu, hayatta herkesin başına gelebilecek bir şey. Benim yaptığım çok zordu. Bunu kimse takdir etmedi. Hata da yapabilirdim, çünkü karşımdaki insanı tanımıyordum. Ama yine de evliliğimi bitirdim, yani çekip gittim. Ortada bir yanlış yok. Ben o süreci en ahlaklı, en dürüst şekilde yaşadım. Kimin ne söylediği, ne düşündüğü umurumda bile değil. Yatağıma yattığım zaman vicdanım rahat.

- Şimdi pişman mısınız, yani çekip gittiğinize?
Bu soruya dürüstçe konuşamayacağım için yanıt vermek istemiyorum.

- Bütün bu kaos neler öğretti size?
Umudu kaybetmeden yaşamayı, dibe vurup ancak öyle yukarı çıkılabileceğini öğretti.

- Maddi açıdan da zor bir dönemdi değil mi?
Çok sıkıntı yaşadım. Ama o altı ay bana çok güzel şeyler öğretti. En azından paramı tutmamı...

- Altı ay mı çalışamadınız?
Çalışamadım derken o altı ay sadece "Küçük Hanımefendi" filmlerini yaptım, o kadar. Ekstra bir şey yapamadım, ki benim bir günüm 35 işle geçerdi.

- Maddi açıdan sıkıntı yaşadığınız o günlerde bir taksiye binmişsiniz, fakat paranız yetmediği için taksicinin parasını şarkı söylerek ödemişsiniz, doğru mu bu?
Bu olay daha yeni, birkaç ay önce oldu. Ben nakit para tutmasını bilemiyorum. Bir gün 500 YTL para çektim ve arkadaşlarımla beraber bir gece kulübüne yemeğe gittik. Ben orada garsonlara parayı dağıttım. Meğer fazla dağıtmışım. Neyse taksiye bindim. Evime doğru giderken, paramın olmadığını fark ettim. Taksiciye dönüp "Çok özür dilerim, benim param bitmiş. Ben size bir şarkı söylesem, ödeşir miyiz?" dedim. Adam da kabul etti. Ben Maçka'dan Baltalimanı'na kadar şoföre şarkı söyledim. Çok tonton, çok tatlı biriydi. Sonrasında parayı kendisine gönderdim ama "Onun değil, benim ona borcum var. Bana özel program yaptı" diyerek kabul etmedi. Çok iyi birisiydi.

- Hangi şarkıyı söylediniz?
"Yıldızların Altında." Yol boyunca bu şarkıyı söyledim. Taksi şoförü de bana eşlik etti. Çok komik ve eğlenceliydi. Sıkıştığım anlarda benim böyle yırtma durumlarım vardır. Şekerliğimi, sempatikliğimi anında nakite dönüştürüyorum.

- Peki... Şu an flörtünüz var mı?
Evet var. Hatta geçen gün bir gazetede resmimiz çıkmış. O resimdeki flörtümdür, erkek arkadaşımdır doğru, ama ismi Murat değil. Kim olduğunu da söylemek istemiyorum.

- Yeniden evlenmeyi düşünüyor musunuz?
Yok. "Evlilik" lafını duyduğum an ruhum daralıyor. Ben evlilik kadını değilim... Benim hayatta başka isteklerim var. Kocanın karısı olma durumu falan istemiyorum.

- Ama evlilik için şartlarınız olduğunu duydum. Mesela gerektiği zaman ayrı evlerde yaşamak da bu şartlardan biriymiş.
Ay yok böyle bir şey. Doğru değil tabii ki. Şartım olsa, böyle mi olur?

- Nasıl olur?
Söylüyorum... Evleneceğim adam çok iyi pilaki yapmalı, sarmısak yediğimde ağzımın kokmasına hiçbir şey söylememeli. Çünkü ben sarmısak çok yerim. Sarmısak vücuda çok faydalıdır. Geceleri sürdüğüm avokado maskemi görüp, “Çok kötü gözüküyorsun” dememeli ve benimle birlikte "Sex and the City"yi izlemeli. Şartlarım bunlar! Şimdi bunları da ciddiye alırlar. Espri yaptım.

- Siz bir erkeğe bir ömür boyu bağlı kalabilir misiniz?
Doğru aşkı, gerçek aşkı bulduğumda kalırım tabii, ki bunu yakaladığım da oldu ama yürümedi...

- Yalın mıydı bu kişi?
Yorum yapmayacağım...

- İlişki içinde mutsuzsanız...
Mutsuz olduğum zaman benim için o ilişki hemen biter ve asla arkama dönüp bakmam. Hayatımda dönüp de arkama baktığım ilişkim hiç olmamıştır. Mutsuzsam, o gün benim için biter. Dürüstçe çıkıp giderim yani.

- Peki, biraz da işten konuşalım...
“Yemin” adlı dizi çalışmam devam ediyor. Bu arada rol aldığım “Plajda” filmi bu ay vizyona girecek. Sarp Apak ve Gürgen Öz’le birlikte oynadım. İkisi müthiş seksi, iki kadın oldu. Çekimlerde çok eğlendik. Ben zaten Sarp ile Gürgen'e bayılıyorum. Çok yetenekli ve komikler. Ben filmde komik ve saftoloş bir kızı canlandırıyorum. Bence yılın komedi filmi olacak.

- Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik’i rakibiniz olacak.
Recep İvedik, biz onları eledik.

- Yeni projeler var mı?
Bu yaz Amerika'ya gitmek istiyorum. Los Angeles'ta kendimi geliştirme kurslarına başlayacağım. Kendimi eğitmek istiyorum. Çünkü kocaman kadın olduğumda bile kendimi genç kız rollerinde görmek istemiyorum. 10 yıl sonra 18 yaşında bir genç kızı canlandırmak istersem de aman beni durdurun yani.

- Bir dakika, bu "durdurun beni" cümlesini Yalın da söylemişti. "Eğer ben 45 yaşıma geldiğinde hâlâ gençlere ulaşmak isteyen bir sanatçı olacaksam, beni durdurun" demişti...
Evet, bu Yalın'ın lafıdır. Üzüm üzüme baka baka kararır durumu işte...

- Belki biliyorsunuzdur, Eylül ayında Yalın da Los Angeles’a gidiyor. Belki orada karşılaşır, sohbet edersiniz?
Ama ben ABD’ye gitme kararını çok daha önce almıştım ve ondan önce gideceğim. Onun peşinden gittiğim falan sanılmasın sakın!

REKLAM AŞKI YAŞAYANLARA SAYGI DUYMUYORUM

- Yalın’la reklam aşkı mı yaşadınız? Nilay Dorsa bunu iddia etti de...
Buna kimse inanmadı. Bazıları hayal kurarlar, kendi hayallerinin kahramanı olurlar. Bazıları da oturup o hayal kuranları izlerler. Ben, bir günü 20 saat çalışarak geçiren biriyim. Bazı boş gezen insanların uydurması bu işte... O yüzden cevap vermek, beni seven insanlara saygısızlık olur. İnsanlar böyle şeyler uydurmak yerine, kendilerini nasıl geliştirebileceklerini düşünsünler. Ayrıca bir şey daha söylemek isterim ki, böyle reklam aşkı yaşayanlara asla saygı duymuyorum. Bunun toplum içinde başka bir adı da vardır. Bu iş resmen ticarete girer. Neyse böyle konuşanlara, iftira atanlara evren ya da insanlar cezasını veriyor. O yüzden bana bunu söyleyen o kişiyi mahkemeye de vermedim. Böyle işlerle uğraşacak zamanım yok zaten.

ZOR ZAMANLARIMDA EN BÜYÜK DESTEKÇİM YALIN'IN ANNESİYDİ

/_newsimages/4525295.jpg- Bu zor anlarda yanınızda size destek olan biri var mıydı?
Eski erkek arkadaşımın annesi hep benim yanımdaydı.

- Yalın’ın annesi mi?
Evet. Bana çok büyük destek verdi. Onun hakkını hiçbir zaman ödeyemem. Benim annem ile babam oldu. En kötü günümde ben ona sarılıp ağladım. İlişkimiz bittikten sonra da benim yanımda oldu. Onun desteği benim ayakta durmamı, hayata başka bakmamı, yeni kararlar almamı sağladı. Yalnız kaldığım gecelerde düşünüp, doğru yolu bulmamı sağladı. Ona buradan çok teşekkür ederim.

Hürriyet Magazin

7 Şubat 2008 Perşembe

Tolga Çevik Röportaj

Komedyen olmak tiyatro kökeni ve adap gerektirir



Yeşim ÇOBANKENT Fotoğraflar: Boğaç DALKIRAN-Semih KANMAZ

Komedyen olmak tiyatro kökeni ve adap gerektirir "Komedi Dükkanı"nda Salih Kalyon ile beraber doğaçlama performans sunan Tolga Çevik, Elle dergisine konuştu.

Formatını kendi yarattığı "Komedi Dükkanı"nda Salih Kalyon ile beraber doğaçlama performans sunan Tolga Çevik, Elle dergisine konuştu.Kendilerini canlı olarak izlemek isteyenlerin sıraya girdiğini söyleyen Çevik, "13 bin kişi bizi izlemek için sırada bekliyor. Dubai’den gelenler, yurtdışından gelişini programa denk getirmeye çalışanlar da var" dedi.

"Avrupa Yakası"nın Sacit’i Tolga Çevik, bir süredir de TV8’de yayınlanan "Komedi Dükkanı" ile gündemde... Formatını kendi yarattığı bu programda Salih Kalyon ile birinci sınıf doğaçlama bir performans sunan oyuncu, Elle dergisine verdiği röportajda "Şu an 13 bin kişi bizi izlemek için sırada bekliyor" dedi.

"Avrupa Yakası" ve "Komedi Dükkanı". İkisi bir arada nasıl yürüyor?

- "Komedi Dükkanı" benim bulduğum bir format olduğu için benim üzerime kurulu. Diğeri takım oyunu. Bir hamur olmak ve üsluba uymak zorundasınız. "Avrupa Yakası"nda antreman yapıyorum, "Komedi Dükkanı"nda kendi maçıma çıkıyorum.

"Komedi Dükkanı"nda kendinizle çok fena dalga geçiyorsunuz. Bu yeni nesil Türk komiklerinin pek girmediği bir alan...

- Sahnede olmak için zeki bir insan olmalısınız. Zeki adam sahnede ne yapacağını bilir. Bulduğumuz formatta iki tane zeki adamı bir araya getirip sahnede gerizekalıyı oynatıyoruz. Seyirci seyrederken bizim gerizekalı olduğumuzu sanmasın diye de bir üçüncü kişi olarak yönetmenin dış sesine yer veriyoruz. İlk 12 bölümde seyirci, "Bu herifler ne kadar salak" diye düşünürken şimdi bizim arkamıza geçti.

Sizi tiyatro sahnesinde izleyen küçük grupla sıcak bir ilişkiniz var. İkinci grupsa bu programı evlerinde beyazcamdan izleyenler. Dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

- Sahnede dibimize gelen seyirciyle evdeki seyirci arasında bir bağ kuruyoruz. Oyuna gelen seyirciyi öyle bir çıldırtıyoruz ki, televizyon başındaki "Biz de gidelim şunları izlemeye" diyor. Bütün derdimiz o zaten, çünkü ben de seyirci görmek istiyorum. Tiyatro kökenli olduğum için sadece kameraya bakmak bana o kadar zevk vermiyor. Formatı denemek için piyasadaki arkadaşları seyirci olarak getirdik ve 64 kişilik bir salonda çektik ilk kez. Seyirciler ikinci programdan itibaren bilet almak istedi ve şu an 13 bin kişi sırada bekliyor. Dubai’den gelenler, yurtdışından gelişini programa denk getirmeye çalışanlar... Yakında dünya turnesine de çıkacağız. İnsanlar programı yabancı arkadaşlarına da seyrettiriyorlar ve anlamadıkları halde çok güldüklerini söyleyen yabancı lisanda mail’ler geliyor. Charlie Chaplin durumu yani.

/_newsimages/4915254.jpg Siz ne kadar eğleniyorsunuz program esnasında?

- Çoook. Benim hayatım bu. 12 yıldır bu işteyim ve en çok inandığım şeyi yapıyorum. Türk sinemasında Ses Dergisi yarışmasında star olan birinden komedyen çıktı mı? Hayır. Komedyen olmak tiyatro kökeni ve adap gerektirir. Sadece kameraya bakarak oynayan insanlar burunları havada gezer, çünkü hiçbir zaman seyircinin gözüne bakmamışlardır. Oysa tiyatro adabınız varsa, seyircinin sizi sevişini, sevmeyişini yaşadıysanız, bu işin matematiğini çözersiniz.

Oyunculuk skalanız epey geniş. Trajedi ve dram oynarken neden komediyi seçtiniz?

- Programdan salondaki seyirciyi çıkarın, herkes halimize ağlar. Durumun komediyle hiç ilgisi yok, gerçekten çok acıklı iki insan var. Bir tanesi 65, diğeri 35 yaşında hiçbir şey olamamış iki zavallı. İnatla da bir şeyler yapmaya çalışan, "loser" iki insan... Ayrıca hayatımda çocuklarımın olduğu ve rahatlamak istediğim bir dönem. Benden komik şeyler görsünler ve içleri açılsın. Sonra ne yaptığımı anladıkları zaman belki tekrar drama dönerim.

Amerika’da tiyatro eğitimi almak sizi nasıl etkiledi?

- Burada konservatuvarı kazanamadım. Bizdeki sistem çok saçma, zaten iyi oynayabilecek adam niye gitsin ki okula? Amerika’daysa sizdeki hamuru görürler ve öğrenmeyi öğrenirsin. Türkiye’de oyuncular hocasından ayrılınca topal olur. Sahnede ya ağlar gibi yaparsın ya da gerçekten ağlarsın. Ben ağlamayı seçiyorum. Gibi yaparsanız, seyirci de sizi seviyormuş gibi yapar.

Komedyenler politik espriler yapardı. Bunun modası geçti mi artık?

- Ben 1974 doğumluyum ve apolitik bir insanım. Tek politik görüşüm: "Herşey daha güzel ve insanca olmalı!"

Peki "Komedi Dükkanı" size çok para kazandırdı mı?

- Salak değilim tabii, para kazanmıyorsam niye yapayım? Yine de trilyonlar kazanacak hale gelmek için programın miyadının dolmasını beklemeyeceğim. Bir şey üretip üzerine yatarsanız bir gerizekalı gibi yaşarsınız. Bu tembelliktir.

Başarının sırrı ailede yatar

Genç yaşta iki çocuk sahibi olmuş mazbut bir aile babası olarak, şöhretli Türk erkeği tipolojisine uymuyorsunuz.

- Şöhret çok şaka bir şeydir. Başarının sırrı ailede yatar. Aile olayını kuramamışsanız geçmiş olsun. Bizde öyle şeyler de aradılar; Beyoğlu’nda Engin Günaydın’ın evinden çıkıyorum, "Yengenin haberi var mı?" diye soruyorlar. Eşim ünlü bir aileden geliyor, ama umrunda bile değil, çünkü o taraklarda bezi yok. Onun işi benimle. Yaşıtları Bağdat Caddesi’nde gezerken o 25 yaşında iki çocukla uğraşıyor. Oğlumuz (Tan) 2,5, kızımız (Tuna) 1,5 yaşında. Yanlış bir birliktelik hayatımı altüst edebilirdi ama benimki çok doğru bir birliktelik. Şu anki durumum onun müsamahası ve özverisinin bir sonucu çünkü biz bir takımız. Benim örneğim 50 senedir evli olan Gazanfer Özcan. Bizim aile yapılarımız da bunu gerektiriyor. Sanatçılık senin işin, sanatçı yaşam tarzı filan, bıraksınlar bu işleri. Biz bayramın birinci günü onun ailesinde, ikinci günü bizim taraftayız. Bunu seviyoruz...

http://www.hurriyet.com.tr/magazin

Romantik dakikalar




Romantik dakikalar "Binbir Gece" dizisinin Şehrazat'ı Bergüzar Korel, sevgilisi Tan Sağtürk ile birlikte tavernadaydı.

"Binbir Gece" dizisinin Şehrazat'ı Bergüzar Korel, önceki akşam sevgilisi Tan Sağtürk ile birlikte Zorba Taverna'daydı... Grek müziğin ünlü sesi Fedon'un şarkıları eşliğinde geç saatlere kadar eğlenen çift, yaptıkları sirtaki şovla alkış aldı. Fedon'un romantik şarkılarında sarmaş dolaş olan Korel ve Sağtürk, hareketli parçalarda ise yerlerinden fırlayıp sirtaki yapmaya başladı. Ayrıca sahnede onlarca tabak kıran çift, sabahın ilk ışıklarına kadar eğlenceye devam etti.
Geçtiğimiz cuma gecesi Zorba Taverna'da sahneye çıkan Fedon'u izlemeye giden Tan Sağtürk ve sevgilisi Bergüzar Korel, gönüllerince eğlendi. Fedon'un romantik şarkılarıyla kendilerinden geçen çift, gece boyunda sarmaş dolaş dans etti, Grek müziği eşliğinde tabak kırdı, sirtaki yaptı. Birbirlerine olan aşkları her hallerinden belli olan çift, gecenin geç saatlerine kadar mekanda kaldı.

Beyazıt Öztürk Röportaj

Olayı yedim bitirdim artık oturaklıyım


Yaşar ÇAKMAK

Olayı yedim bitirdim artık oturaklıyım Beyazıt Öztürk, Hafta Sonu dergisine verdiği röportajda, şimdiye kadar hiç gerçek bir aşk yaşamadığını söyledi.

Beyazıt Öztürk, "Hiç aşık olmadım, öyle büyük bir aşk yaşamadım. Zaten uzun vadeli bir ilişkim de olmadı. Bu arada Özlem Işık'la nişanlandığım haberleri asılsız. Bir tanışmamız, sohbetimiz oldu, ama oralara kadar uzamadı. O işi fazla abartıp, fazla ayyuka çıkardılar ve bir efsane haline geldi. Biriyle nişanlılık dönemine kadar gitseydim, söylerdim."
Bir zamanlar sıkı bir çapkın olan Beyazıt Öztürk, Hafta Sonu dergisine verdiği röportajda, son zamanlardaki sükunetinin nedenini anlattı: "Artık 40’ına yaklaşan bir adamsan, hayatında bir oturaklılık olmak zorunda. Son zamanlarda dışarı çıkmıyorum. Olayı yedim, bitirdim. Gittim, yaşadım, bıraktım. Kaldı ki, beraber olduğun insanı da tehlikeye atıyor, lekeliyorsun. Kendi halinde birini ünlü yapıp hayatını mahvediyorsun!"

Eskişehir’den yeni geldiğin günleri arıyor musun?

- Bunu bana beş sene önce sormuş olsaydın, "Evet" derdim. Çok arada, dönem dönem, bir yerde bir şarkı çalınca gidip geliyorum, gözüm dalıyor, ama artık hayat şekillendi hepimiz için. Mesleğim bu, etim bu, budum bu, çevrem bu ve yaşayacağım şeyler bunlar. Bu saatten sonra Eskişehir’e yerleşip bir şeyler yapmam çok zor.

Sanatçılar arasından görüştüğün, "dostum" diyebileceğin kimse var mı?

- Var. Kubat, Hüseyin Turan, Demet Akbağ, Yavuz Bingöl... Onun dışında çok fazla kişi yok.

Demet’le (Akalın) bir röportaj yapmıştım ve "Ben her programa çıkmıyorum" demişti. Ama sana hiç "Hayır" demiyor. Beyaz Show reytingi yüksek bir program. Sanatçılardan katılım için teklif geliyor mu hiç?

- Demet’ten hiç gelmedi. Demet ne zaman istesek geldi programa ayrıca. Onunla yaptığımız programlar da hep keyifli geçti. Bazı sanatçılar "Daha önce gittim, çok keyifli geçti, bir kere daha gitsem zarar görmem" diyebiliyorlar. Ama para isteyen sanatçılar da oluyor. Bazen kostüm de yaptırabiliyoruz. Bunda bir yanlış görmüyorum. Geliyorsun, fikir satıyorsun. Kanal para kazanıyor, yapım kazanıyor, sen de bundan üç, beş bir şey kazanabilirsin. 12 senelik Beyaz Show tarihinde Türkler’den dört ya da beş kişiye bedel ödemişizdir. Yurt dışından gelenlere tabii ki ödüyorsunuz.

Türkiye’de kimlere para ödediniz? İbrahim Tatlıses olabilir mi mesela?

- İbrahim Ağabey’den hiç böyle bir talep olmadı. Bir, iki kişiden oldu ama isim vermem.

"Sezen Aksu gelsin" dedin, geldi...

- Sezen (Aksu), böyle bir şey talep etmediği gibi yapılabilecek en güzel şeyi yaptı bana. Programdan iki gün önce yanına gitmiştim. Benim dört senelik talebimden sonra, "Tamam gelirim" demişti. Mini bir toplantı yaptık. Yaşar Gaga, ben ve Sezen Aksu. Ne konuşacağımızı sordum program akışında, "Ne istiyorsan konuşuruz Beyaz, bunları burada konuşmayalım" dedi. Zaten ben edebimle bu işi yapan bir adamım, girilecek girilmeyecek konuları biliyorum. Benimki de bir röportaj. Ondan dolayı ayarımı biliyorum ama karşı tarafın bu kadar açık ve net olması çok güzel bir şey. Programda da öyle söyledi. O rahatlık programı uçurdu. Öteki türlü kasıyorsun çünkü. Zülfü Ağabey’in (Livaneli) programı da güzeldi mesela.

Beyaz sıkı bir çapkındı. Buna rağmen genelde yakalanmamayı da beceriyorsun? Nasıl oluyor?

- Bunun adını "çapkınlık" koymak istemiyorum. Siz koyabilirsiniz, istediğiniz ismi verebilirsiniz, ama beş sene önce hayatıma biraz çeki düzen vermem gerektiğine karar verdim. İşim yerinde, konumum yerinde, seviliyorum. Ama /_newsimages/4928685.jpgdevamlı çapkınlık, devamlı gezip tozmaya devam edince, "zıpır çocuk, çapkın çocuk" diyorlar. Artık 40 yaşına yaklaşan bir adamsan, hayatında bir oturaklılık olmak zorunda. O yüzden dışarı çıkmamaya başladım. Olayı yedim, bitirdim. Gittim, yaşadım, bıraktım. Şu saatte şu kapıda şunlar var, şu saatte şurada şu muhabbet var öğrendim. Uzun ilişkilerim, kısa ilişkilerim oldu. Hayatta herkes bir arayış içinde ama mesleğimden dolayı göz önünde yaşamamam gerektiğini öğrendim. Sadece benim için değil, beraber olduğum insanı da tehlikeye atıyor, onu da lekeliyorum. Karşındaki bir devlet memuruysa ya da bankacıysa, bilmem neyse, ardında ünlü biri bırakıp onun hayatını da mahvetmiş oluyorsun. Hayatın boyunca onun hayatına sahip çıkıyor musun, hayır! "Hoşçakal" diyorsun! Bunları anladım. Artık yaşım 39 oldu.

Evlilik düşüncesi var mı?

- Benim işim, evlilik kadar büyük bir sorumluluk. Evlendiğim anda o tarafa gitmem lazım. Yani kendimi geri çekmeliyim. Şu anda da aklımın ucuna gelmiyor açıkçası.

Zaman zaman "Şunu da yapsaydım" dediğin şeyler oldu mu?

- Benim en büyük eksikliğim İngilizce. Dünyayı gezmek isterdim. Maddi imkanım var ama yurtdışına çok fazla çıkmıyorum. Az İngilizce bildiğim için çekiniyorum.

Yıllar önce Tarkan talk show’lara katılmayacağını açıkladı, neden sence?

- O açıklamanın öyle olmadığını öğrendik biz. Bu sene de yeni bir kampanya başlattık "Tarkan gelsin" diye. Vallahi isterim canlı yayında konuğum olsun. İstediği her şeyi konuşabiliriz, konser verir, dilediği her şeyi yapabilir. Bir kere olsun ağırlamayı çok isterim.

Ben hiç aşık olmadım

Aşık oldun mu hiç?

- Olmadım ya! Öyle bir aşk yaşamadım. Zaten uzun vadeli bir ilişkim olmamıştı.

"Havaalanı" dizisinde oynayan Özlem Işık ile birlikte olduğun, hatta ilişkinin nişanlanmaya kadar ilerlediği kulağıma gelmişti...

- Öyle bir yere kadar gitmedi. Bir tanışmamız, sohbetimiz oldu, ama oralara kadar uzamadı. O işi fazla abartıp, fazla ayyuka çıkardılar ve bir efsane haline geldi. Ama öyle bir durumumuz olmadı. Ona bakarsan Bursa’da öğretmen birisi de varmış. Yazılıp çiziliyor böyle şeyler. Ben birisiyle nişanlılık dönemine kadar gitseydim, söylerdim.

hurriyet.com.tr

medyadan

BlogcuZade Master