26 Aralık 2008 Cuma

Yeni yıl beklentileri

Yeni yıl beklentileri


Deniz Seki, yeni yılda anne olmak istediğini söyledi.


Deniz Seki, 99.0 KarmaTürk’de Elife’nin konuğu oldu. Yeni yıldan beklentilerini anlatan Seki, 2009 tarihinde olan rakamların toplamının 11 olduğunu, 11 rakamının hayatında hep önemli bir yeri olduğunu ve yeni yılda anne olmak istediğini söyledi.
Yazdığı öykülerden birinin senaryolaşmasını isteyen Seki, Çağan Irmak’ın yönettiği bir filmde oynamanın kendisini mutlu edeceğini söyledi.


----

  • Yeni yıl beklentileri ve depresyon...

Yeni yıla dair gerçekçi beklentiler yaşam zevkini artırırken hayalperest yaklaşımla yapılan değişiklikler ruhsal sorunların habercisi olabiliyor. Medical Park Bahçelievler Hastanesi'nden Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Hüsnü Erkmen, geleceğe dair planların sağlıklı bir ruh yapısını gösterdiğini belirtti. Psikolog Şebnem Turhan, “Şizoid kişilik bozukluğunda büyüsel ve astrolojik durumlar doğrultusunda beklentileri belirleme gözlenebilir. Mükemmeliyetçi ve depresif kişilikteki bireyler ise gerçekleşmeyen beklentilerini görür” diye konuştu.

Yeni yıl, yaşama dair planların hız kazandığı dönem… Kimisi aldığı piyango biletine güvenerek hayallerinde sınır tanımıyor kimisi ise kişisel ve çevresel koşullarını göz önünde tutarak gerçekçi planlar yapıyor. Medical Park Bahçelievler Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Hüsnü Erkmen Geleceğe dair planların sağlıklı bir ruh yapısını gösterdiğini belirterek “Planların sadece yeni yılın başlamasına bağlanması çok olumlu değildir. Kimileri ise yeni yıl ile birlikte eski yıla ait tüm olumsuzlukların ortadan kalkacağına ve herşeyin çok iyi olacağına inanır. Gerçekçi olmayan bu düşünce biçimi hayal kırıklıklarına ve ruhsal olarak kendini iyi hissetmemeye neden olabilir” diye konuştu.

İyilik dilemenin ruhsal bir rahatlama sağladığını kaydeden Erkmen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yeni bir yıl, sonuçlarını kestiremeyeceğimiz olumlu veya olumsuz, beklenmedik olayları da içinde barındırabilir. Bu bilinmez insanları endişelendirip ruhsal olarak tedirgin ettiği için, iyilik beklentisi ve dileklerle rahatlamaya çalışılır. ”Gençlik yıllarında doğal olarak geleceğe dair beklentilerin daha fazla olduğunu hatırlatan Erkmen, “Yaş ilerledikçe yaşam daha stabil olur. Ayrıca tecrübeler de insanın neleri beklemesi gerektiğine dair bilgilerini artırır. Bilgi de bir ölçüde beklentiyi gerçeğe yaklaştırır ve yersiz beklentilerden kişiyi uzaklaştırır” dedi.

Psikolog Şebnem Turhan, gerçekçi olmayan beklentilerin hastalık habercisi olabileceğine dikkat çekti: “Aşırı beklenti içinde olma gerçekle bağlantısı olduğu sürece herhangi bir hastalık ya da sorunun habercisi olarak düşünülmeyebilir. Ancak söz konusu beklentiler gerçeklerden uzaklaşıyorsa, beklentilere göre hayatla ilgili önemli değişiklikler yapılıyorsa hastalıkların habercisi olabilir.”

Psikolog Şebnem Turhan, yeni yıl beklentilerinin yaşamı nasıl etkilediğini anlattı: Eğer birey aşırı ve gerçekçi olmayan beklentiler içindeyse bunları elde edemediğinde yeni yılın kendisine şanssız geldiğine inanıp hüsrana uğrayabilir.

Gerçekçi olmayan beklentiler gerçekçi olmayan planlar yapılmasını da doğurabilir.

Yeni yıla girdiği anda ne yapıyorsa tüm yılın da öyle geçeceğine inananlar vardır. Örneğin; hastanede yeni yılı karşıladıysa yılı hastanede geçireceği yönünde olumsuz bir beklenti içine girerler.
Beklentileri belirleme adına bazı bireylerin astrolojiden de yardım aldığı bilinmektedir. Öyle ki bazı kişiler yazılan ve söylenenlere öyle çok kendilerini kaptırırlar ki hayatlarındaki önemli kararları da bu doğrultuda alabilirler.

Milli piyango da yeni yılın vazgeçilmez bir geleneği haline gelmiş durumdadır. Büyük ikramiyenin kendisine vuracağını düşünüp çekiliş öncesi birçok borcun altına girmekte gerçekçi olmayan beklentilerden biri olarak değerlendirilebilir.

Bireyin beklentilere sahip olması hayata daha olumlu ve umutlu baktığını gösterir. Hayattan alınan zevke olumlu bir katkı sağlar.
Depresif kişilik yapısına sahip kişilerse daha çok yeni yılın kendilerine olumsuzluklar getireceğini, geçen yılda yapılamayan ve yarım kalan birçok işin olduğunu düşünür. Gelecekle ilgili umuttan çok geçmişe takılıp kalır.

Şizoid kişilik bozukluğunda daha da büyüsel ve astrolojik durumlar doğrultusunda beklentileri belirleme gözlenebilir.

Mükemmeliyetçi kişilik yapısına sahip kişiler de yine depresif kişilikteki bireyler gibi gerçekleşenden çok gerçekleşmeyen beklentilerini görür.

01.01.2008
http://www.anneyiz.biz

23 Aralık 2008 Salı

50 Cent'in solisti Curtis Jackson

Benim Madonna gibi isteklerim olmaz


Röportaj: Servet YILMAZ - Hürriyet Magazin
Benim Madonna gibi isteklerim olmaz 50 Cent'in solisti Curtis Jackson, Hürriyet'e konuştu.


"Var mısın Yok musun"da yarışmak üzere ülkemize gelen dünyaca ünlü hiphop grubu 50 Cent'in solisti Curtis Jackson, Hürriyet'e konuştu. Türkiye'ye gelirken hiçbir özel istekte bulunmadığını belirten Jackson, geçtiğimiz haziran ayında şarkıcı Ciara ile evlendiği iddialarını da reddetti.

- "Var mısın Yok musun"da yarışmak üzere Türkiye'desiniz. Nasıl buldunuz burayı?

Muhteşem! Daha önce de bir kere gelmiştim ve çok güzel zaman geçirmiştim. Geçen geldiğimde verdiğim konser rüzgârdan dolayı yarıda kalmıştı. Türkiye'yi zaten biliyordum ama çok fazla gezme vaktim olmadı. Otelde biraz dinlenebildim.

- Türkiye'ye gelip de kebap yememek olmaz, yediniz mi?

Hayır, denemedim ama bu akşam yiyeceğim.

- Yarışmanın çekileceği stüdyoya 500 kişi alınacak ama tam 8 bin kişi başvuruda bulundu. Türkiye'de bu kadar çok hayranınız olduğunu biliyor muydunuz?

8 bin başvuru mu? Vaovvv! Program çok güzel geçeceğe benziyor! İçeride çok güzel bir atmosfer olacaktır. 5 yıl önce Rock'n Coke'a gelmiştim ve hava koşulları nedeniyle şovumu tamamlayamamıştım. Acun'la görüştüğümüzde, içimde ondan kalan bir eksiklik olduğunu ve Türkiye'ye gelmekten dolayı çok mutlu olacağımı söyledim.

- Yarışmada çeşitli rakamların olduğu kutular açtıracaksınız. Şanslı numaranız var mı?

Hayır, şanslı bir numaram yok.

- Programdan sonra ülkeden ayrılıyorsunuz. Neden bu kadar kısa süre kalıyorsunuz?

Çünkü programım çok yoğun. Önceki günlerde Los Angeles'taydım. Oradan Miami'ye geçtim, sonra da New York'a... Şimdi de Türkiye'deyim./_np/6690/7006690.jpg

- Bu programda daha önce Christina Aguilera da yarıştı ve gelirken birtakım özel istekleri oldu. Sizin buraya gelirken özel bir isteğiniz oldu mu?

Hayır, özel bir isteğim olmadı. Ben o tarz starlardan değilim. Madonna hakkında konuşsaydık daha farklı olabilirdi. Benim öyle özel isteklerim yok.

- Türkiye'den tanıdığınız rap müzisyenler var mı?

Radyoda bazı kişileri duydum ama tam olarak bir isim veremem.


- Dünya çapındaki starlardan kimi beğeniyorsunuz peki?

Beyonce'yi beğeniyorum.

- Bugüne kadar birlikte çalışmaktan en çok keyif aldığınız isimler kimlerdi?

Eminem'le çalışmak gerçekten çok kolaydı. Benim yerime başka biri olsa onunla zorlanabilirdi.

- Şu anda çok ünlüsünüz ve çok paranız var. Eski varoş yaşantınızı özlüyor musunuz?

Hayır, çok özlemiyorum. Bazen gidip oraları ziyaret ediyorum ama tekrar o yaşantıya dönmek istemem.

- Oğlunuz müzikle ilgileniyor mu?

Oğlum daha 12 yaşında. Henüz iş konusunda endişe duyacak ve bir işle ilgilenecek yaşta değil. Ama beyzbol ve futbol ilgisini çekiyor.

Ciara ile evlenmedim

- Sinema sektörüne girmeyi ve bir filmde rol almayı düşünüyor musunuz?

Tam olarak içinde olduğum bir proje yok ama yapmayı düşünüyorum.

- Son dönemde şarkıcı Ciara ile evlendiğinize dair dedikodular çıktı. Bu konuyla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Hayır, evlenmedim.

- Buradaki sevenlerinize göndermek istediğiniz bir mesaj var mı?/_np/6697/7006697.jpg

Burada olmaktan çok mutlu olduğumu söylemek istiyorum.

- Yeni yıla nasıl girmeyi planlıyorsunuz?

Evde dinleneceğim. Her fırsat bulduğumda evime gider dinlenirim.

Curtis Jackson, beraber kaydettikleri "Can't Leave Em Alone" isimli şarkının klibinde son derece samimi görüntüler sergilediği Ciara ile evlenmediğini söyledi.
Röportaj: Servet YILMAZ - Hürriyet Magazin

Kurtlar Vadisi Krizi

Kurtlar Vadisi Pusu İçin Kanallar Sıraya Girdi

Kurtlar Vadisi Pusu dizisi yayınına ara verdi. Peki dizi hangi kanallarla görüşüyor?

Show TV ile Pana Film arasına para krizi girdi. Kurtlar Vadisi Pusu dizisi yayınına ara verdi. Peki dizi hanga kanallarla görüşüyor, akibeti ne olacak? İşte yanıtlar.

Milliyet’ten Ali Eyüboğlu, sevilen dizi Kurtlar Vadisi ile ilgili perde arkasında konuşulanları yazdı. Show TV ile Pana Film’in arasına bir kez daha “para” girdi. Üstelik bu kez kriz, eskisinden çok daha derin. Çünkü Pana Film, çektiği “Kurtlar Vadisi Pusu” ile “Eşref Saati” dizilerinin bu sezon ekrana gelen bölümleri için Show TV’den şimdiye kadar bir kuruş ödeme alamadığı gibi, yapım şirketi yayıncı kuruluştan geçen sezondan da alacaklı.

O nedenle de Pana Film ve Show TV, ilişkilerini dondurma kararı aldı. Show TV, Pana Film’e olan borcunu öderse, taraflar arasındaki sorun bitecek ve “Kurtlar Vadisi Pusu” kanalda yayınlanmaya devam edecek.“Eşref Saati”nin durumu ise tarafların o günkü “eşref saati” belirleyecek. “Kurtlar Vadisi Pusu” kemik bir izleyici kitlesi olan bir dizi.O nedenle de müşterisi çok. Öğrendiğim kadarıyla şu ana kadar “Kurtlar Vadisi Pusu” için Pana Film’e teklif vermeyen majör kanal yok…Kanal D, ATV, Star TV, FOX, Kanaltürk hatta TRT bile talip “Kurtlar Vadisi Pusu”ya… Bir hafta, bilemediniz 10 gün içinde “Kurtlar Vadisi Pusu”nun akıbeti netleşecek.Show TV, Pana Film’e ödemesini yaparsa dizi bu kanalda kalacak, aksi takdirde “Kurtlar Vadisi Pusu” yeni yılda adres değiştirecek.

Tags: atv, Fox, Kanal D, Kanaltürk, kurtlar vadisi pusu bitti, kurtlar vadisi pusu kanal değiştiriyor, kurtlar vadisi pusu pana film, kurtlar vadisi pusu yayına ara verdi, kurtlar vadisi pusu yeni kanalı, Star TV

18 Aralık 2008 Perşembe

Kadınlara Burak gibi yaklaşamam

Kadınlara 'Burak' gibi yaklaşamam

Melike BİRGÖLGE / mbirgolge@hurriyet.com.tr
Kadınlara 'Burak' gibi yaklaşamam ‘Binbir Gece’ dizisindeki ‘Burak’ ile ilgili merak edilenler…

Sıradaki röportaj konuğum Mert Fırat desem, ‘O kim?’ diye düşünür çoğu kişi. Ama ‘Binbir Gece’ dizisi ve ‘Burak’ dersem birçok kişinin ‘Aaaaa! O mu!’ deyip, ilgiyle röportajı okuyacağını tahmin etmem hiç zor değil. Canlandırdığı asi, şımarık karakterin tam tersi mütevazı kişiliğiyle karşınızda Mert Fırat. Nam-ı diğer ‘Binbir Gece’ dizisindeki ‘Zengin Bey Burak’ hayranları bu röportaj sizin için.

Dizideki ‘Sezen’ karakterinin deyimiyle ‘Zengin Bey’ olarak diziye nasıl dahil oldunuz?

‘Binbir Gece’ dizisinden önce ‘Yersiz Yurtsuz’ dizisinde rol alıyordum. Beni orda TMC’nin sahibi Erol Avcı görmüş. Bana uygun bir rol olduğunu söylediler. Kabul ettim. Bu şekilde geçtiğimiz sezon diziye dahil oldum.

“İSVEÇ’TE AŞÇILIK – GARSONLUK YAPTIM!”

Ankaralı olduğunuzu biliyorum. Bunun dışında kimdir Mert Fırat? Sizi tanıyalım biraz.

Liseden sonra Rus Dili’ni kazandım Konya’da ama gitmek istemedim. Sonra bir arkadaşımın vasıtasıyla İsveç’e gittim. Orda Radyo – Televizyon – Medya Yönetimi okudum. Ama oradan mezun olmadım. İki yıl okudum, okumaktan çok çalıştım. Bunun nedeni de İsveç’te okumak kolaydı ama ekonomik koşullarım elvermedi. Yaşam şartları kolay değildi orda. Aşçılık, garsonluk yaptım. Müzikle de uğraştım.

“OYUNCU OLMAK İSTEDİĞİMDE AİLEM KARŞI ÇIKTI!”

Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro - Oyunculuk Bölümü mezunusunuz. Tiyatroyla tanışmanız nasıl oldu peki?

Ortaokuldan beri vardı ilgim. Şöyle ki; okuduğum o yıllarda bir hocamız vardı, bizi iki gruba ayırmıştı. Her hafta bir oyun ve skeçler yazmamızı istedi, hem de İngilizce olarak... Bu şekilde farkında olmadan adım atmış oldum aslında. Baktım güzel gidiyor ve kendimi geliştirebiliyorum da. Ondan sonra okulun tiyatro çalışmalarına, oyunlarına katılmaya başladım. Ve lise yıllarında ‘Ben oyuncu olmak istiyorum’ dedim. Ama ailem ilk önce karşı çıktı. ‘Önce üniversite oku sonra oyunculuğunu yap’ diyerek…

İsveç’ten döndükten sonra…

Döndükten sonra Ankara’da Devlet Tiyatrosu’na girdim sözleşmeli olarak. ‘Suç ve Ceza’ oyununda oynadım. O oyunda rol alırken sınava gidim. Ankara Üniversitesi Tiyatro - Oyunculuk Bölümü’nü kazandım. Bir yandan tiyatro oyunculuğu, diğer yandan okul…

Bu arada bir de, TRT’de ‘Bizim Evin Halleri’nde rol aldınız.

‘Suç ve Ceza’ oyununda oynarken, oradan beni bilen Hülya Gülşen Irmak ve Mehmet Atay, o dizi ekibine beni önermiş. O şekilde Bizim Evin Halleri’nde rol aldım.

‘Ver elini İstanbul’ deyişiniz…

2006’da okulum bitmişti. Ve burası yani ‘Oyun Atölyesi’ sınav açmıştı. Sınava girdim, ‘Hırçın Kız’ oyunu için seçildim. Gidip gelmek zor olacaktı, İstanbul’a yerleştim. Yerleştikten üç dört hafta sonra ‘Yersiz Yurtsuz’ dizisinde rol almaya başladım, şimdi de Binbir Gece’ dizisi…

Asi, sorumluluktan kaçan ‘Zengin Bey Burak’, Sezen’in peşinden çok koştu. Gözü kara bir halde… Ne buldu Sezen’de Burak?

Evet, çünkü gerçekten aşık oldu. Uğruna her şeyi yaptı, aşkı için mücadele etti. Kek bile yapıp kapısına dayandı. (Gülmeler…)

“AŞK İÇİN ÇABA HARCANMALI!”

Peki siz gerçek yaşamınızda böyle gözü kara mısınız aşk söz konusu olunca?

Evet, daha beterim hatta. Bazı şeylerin mücadele ile olacağının daha doğru olacağını düşünüyorum. Bir aşk için çaba harcanmalı, mücadele edilmeli. Ama hani gerçekten değen biriyse, değiyorsa mücadele edilmeli diyorum.

Zaten mücadele, aşkta - ilişkide olması gereken…

Tabii, kesinlikle… Bir insanın kendisiyle savaşırken, hatta ailesiyle bile savaşması zorken başka birini hayatına dahil etmek, her şeyine ortak olmak, sorunları beraber paylaşabilmek çok önemli. Bu da mücadeleyi gerektiriyor tabii.

“EVLİLİK AŞKI ÖLDÜRÜYOR!”

Mücadele sonrasında kaybetme korkusu aşkı tetikliyor mu sizce, ilişkiyi canlandırma anlamında?

Aynen öyle… Kaybetme korkusu ilişkiyi canlı tutuyor. Dolayısıyla evliliğin bu anlamda aşkı öldürdüğüne inanıyorum. Çünkü şöyle bir şey var, yaşanan ilişkide, karşındaki kişinin kapıyı vurup gidecek olmasının verdiği endişe korkutuyor ve bir yerde tutuyor aslında.

Sezen ve Burak neden gizlice evlenerek ailelerini böyle bir tepkiyle cezalandırdılar?

Herkes onlara karşı çıkınca içindeki aşk ve güçle bu konuyu aşabileceklerine inandılar ve bunu göstermek istediler.

“AŞIK OLUNCA GÖZÜM HİÇBİR ŞEY GÖRMEZ”

Gelelim aşka…

Çok heyecanlanırım aşık olunca. Gözüm başka hiçbir şeyi görmez. Sürprizler yapmayı severim.

“EVLİLİK BİR NİKÂH DAİRESİ KADAR YAKIN!”

Üç yıldır süren bir birlikteliğiniz var. Evlilik uzak mı size?

Evlilik bir nikah dairesi kadar yakın aslında ama... (Gülüşmeler…) Büyük bir sorumluluk, maddi koşullar da var. Hani evlenince ‘Eyvah, ben şimdi ne yapacağım? Hani beraber olduğum kişiye onun istediği şartları sunabilecek miyim, onu rahat ettirebilecek miyim?’ düşüncesi… Sonrasında dünyaya getireceğiniz çocuk… Onu şartlar en iyi şekilde olduğunda dünyaya getirmelisiniz ki, ‘İyi ki beni dünyaya getirmişsiniz’ diyebilsin.

“SORUMLULUK ALAN BİRİYİM”

Canlandırdığınız ‘Burak’ karakteri sorumluluklardan kaçan, asi, şımarık biri. Sizde bu tür özellikler var mı?

Hayır, tam tersi sorumluluklardan kaçmak yerine sorumluluk alan biriyim. Çok asi değilimdir. Ama Burak’ın şu özelliğini seviyorum. Adam başına buyruk yaşıyor, çok rahat. Hiçbir sorumluluğu yok. Derdi yok, tasası yok. Nerde akşam orda sabah… Para sorunu yok. Çok lüks evlerde oturuyor, pahalı arabalar… Bunları görünce diyorsun ki ‘Vay be! Böyle hayatlar da var.’ Belki zor, belki yanlış ama böyle hayatlar da ne yazık ki var.

“BEN KADINLARA ‘BURAK’ GİBİ YAKLAŞAMAM!”

Zaten oyunculuğu çekici kılan nedenlerden biri de bu olsa gerek. Yani yapamadıklarınızı roller sayesinde yaşamak…

Kesinlikle… Olmadığın birini oynamak… O çok keyifli bir şey. Hayatında yapamadığın şeyleri rolle yapmak başka bir şey. Mesela, Burak’ın kadınlara yaklaşması… Ben öyle yapamam mesela. Hani televizyonda görüyorsun ‘Noluyor yaa… Aaa bu muymuş? Ya da ‘Kadına böyle yaklaşılır mı?’ diyorsun.

Kendinde olmayan başka özellikleri canlandırmak insana neler düşündürüyor? Neler katıyor?

Bakıyorsun… Böyle yaşasam, böyle bir kültürden gelmiş olsam, böyle şımartılsam ben de böyle olabilirim diyorsun. Burak, gerçekten şımartılmış, çok rahat yetişmiş, vs… Gerçek hayatla yüzleşmesi engellenmiş.

“KOLAY KOLAY KİMSEYİ ALDATMAM”

Mert’in Burak’tan ayrılan yönleri neler?

Kolay kolay hiç kimseyi aldatmam, insanları yarı yolda bırakmam, insanların hayatlarıyla bu kadar oynamam, Burak’ın Melek’e yaptığı gibi. Böyle anlık şeyler yaşamam. Ben anlık değil, gerçekçi ve daha uzun vadeli düşünürüm.

“BİZ SİZE GICIK OLUYORUZ!”

İnsanlar nasıl tepki veriyorlar sizi gördüklerinde? Ne diyorlar ve niye kızıyorlar daha çok?

Melek’i bırakmış olmama… Ama geçen gün şöyle ilginç bir şey oldu. Bankaya gitmiştim, üç kızdan bir tanesi ‘Ay biz size gıcık oluyoruz!’ dediler. (Kahkahalar…)

Genelde ‘Ailecek sizi seviyoruz’ derler ya, bu kez ilginç bir yorum olmuş gerçekten.

Aynen… Ama görsen, nasıl sevinerek söylüyorlar. ‘Teşekkür ederim’ dedim ben de.

Gelelim rol aldığınız tiyatro oyununa. ‘Testosteron’ Siz, Metin Coşkun, Emre Karayel, Fırat Tanış, İnan Ulaş Torun, Timur Acar ve Tuna Kırlı rol alıyorsunuz. Nasıl kimlikle karşımıza çıkacaksınız bu kez oyunda?

Gazeteci Tretyn’i canlandırıyorum. Magazin gazetecisi, nerde sansasyon varsa ona yönelen, ‘bir kelimeden başka türlü nasıl anlam çıkarabilirim’ diye düşünen bir gazeteci…

Oyunun konusu da kadın – erkek ilişkileri…

Evet… Erkekler arasında kadın konusu… Erkeğin kadına bakışı… Hayatında var olan kadınları nasıl gördüklerini anlatıyor. Aslında kadının, erkeğin hayatındaki yeri… Bir de kadın her yönden ele alınıyor oyunda. Medyatik, biyolojik, toplumsal… Komik bir şekilde…

Erkeklerin ipliğini pazara çıkarıyorsunuz diyebilirim. (Kahkahalar…)

Erkeklerin dünyası… Erkek olmanın ne kadar zor olduğunu, aslında hatanın nerde başladığını anlatıyoruz. Bir yandan da erkeklerin kadınlara bakışını…

“ERKEKLER DOĞURAMADIĞI İÇİN KADINLARI CİNSEL OBJE OLARAK GÖRÜYORLAR!”

Erkekler kadınları neden cinsel obje olarak görüyor?

Oyun tam da bunu irdeliyor. Kadınları neden cinsel obje olarak görüyor erkekler? Bunun nedeni çok basit ve çok açık aslında. Erkeklerin doğurganlık özellikleri olmadığı için!

Bunun temelinde, yani kadınları cinsel obje olarak görme konusunda ‘erkekliğin doğası’ diye savundukları o olgu mu var? Yoksa başka bir sebep mi…

Hem erkeğin doğasında var hem de şu, bir kadın çocuk dünyaya getirebiliyor. Evet erkekler her şeye sahip olabiliyorlar. Yönetici oluyorlar, fabrikalar kuruyorlar. Başarılar kazanıyorlar, para kazanıyorlar, güç sahibi oluyorlar. Ama doğuramadıkları için de kadınları cinsel obje olarak görmekten vazgeçmiyorlar, vazgeçemiyorlar.

İlginç…

Doğurganlık özelliği kadında olup erkekte olmayınca… Erkek ne yaparsa yapsın, bu anlamda yani doğurganlık anlamında yoktan var edemiyor. Ama kadında öyle değil. Hatta öyle ki, kadınlar yakın gelecekte erkeğe hiç ihtiyaç duymadan çocuk sahibi de olabilecek. Bu, daha da beter bir kaygı yaşatıyordur birçok erkeğe.

“Oyunculuk bir laboratuvar. Bir yaşam biçimi ve sonsuz bir şey” diyorsunuz Peki ne tür deneyler yapıyorsunuz? Yani oyunculuğunuzu nasıl ve nelerle besliyorsunuz?

Gözlemle… İnsanları ve olayları gözlemleyerek… Bazen bilinçli bazen de farkında olmadan…

Detaycı bir yapınız var gibi. Detaycı ama sabırsız…

Evet aynen… Çok sabırsızım. Bir şey olacaksa hemen olsun isterim. Neyi istiyorsam onun üstüne giderim.

“CASUS OLMAK İSTİYORUM!”

Ankara Devlet Tiyatrosu’nda; ‘Suç ve Ceza, Şeyh Bedrettin, Palyaço Prens, Atları da vururlar’ adlı oyunlarda, İstanbul’a geldiğinizde de ‘Hırçın Kız’ oyununda rol aldınız. Geçen yıl ‘Hayattan Korkma’ filminde rol aldınız. Şimdi de ‘Binbir Gece’ dizisiyle ekranlarımızdasınız. Dizi oyunculuğunuzun yanı sıra yeni oyun ‘Testosteron’la tiyatro sahnelerindesiniz. Bundan sonra neler yapmak istiyorsunuz?

Sinema yapmak istiyorum. Sinema, tiyatro… Oyunculuğumu geliştirmek, iyi roller oynamak... Oynamak istediğim çok rol var.

Mesela…

Bir casusu canlandırmayı isterdim mesela. Aksiyon türündeki kurguların olduğu filmlerde rol almak isterdim. Derinliği olan karakterleri canlandırmayı istiyorum. Hem oyunculuğumu geliştireceğini hem de derinliği olan rolleri canlandırmanın keyifli olacağını düşünüyorum

“SEYİRCİ ROLÜMÜ ANLIYORSA BAŞARI BUDUR!”

'Hırçın Kız' oyunundaki ‘Tranio’ rolünüzle 2006 yılında ‘Arda Kanpolat Oyunculuk Ödülü'ne layık görüldünüz. Nedir başarı kıstasınız…

Başarı benim için, karşılık bulmaktır. Yaptığım işin karşı tarafa geçmesi demektir. Yaptığım iş karşı tarafa geçiyor ve seviliyorsa, seyirci anlıyorsa başarı budur benim için. Oynadığınız bir rol ya da yaptığınız bir iş seyirciye geçmiyorsa başarısızlıktır o.
Kaynak: Hürriyet Magazin

15 Aralık 2008 Pazartesi

Mahsun olmasa ben yoktum

Mahsun olmasa ben yoktum

Mahsun olmasa ben yoktum Beren Saat, şöhret olmasında Mahsun Kırmızıgül'ün büyük rolü olduğunu söyledi.

"Güz Sancısı" filminin çekimlerine tamamlayan Beren Saat, şöhret olmasında Mahsun Kırmızıgül'ün büyük rolü olduğunu söyledi.
Ünlü oyuncu Beren Saat, kariyerinde Mahsun Kırmızıgül'ün önemine dikkat çekti. 2005 yılında yayınlanan ilk dizisi "Aşka Sürgün"le şöhreti yakalayan güzel oyuncu, başarısını Mahsun Kırmızıgül'e borçlu olduğunu söyledi. Saat, "Mahsun Kırmızıgül benim gibi tanınmamış biriyle dizi çekerek büyük bir risk aldı. Başkasıyla oynasam, belki dizi başarısız olacak ve kaybolup gidecektim. Mahsun olmasa ben yoktum" dedi.

Beren Saat, son olarak senaryosunu Etyen Mahçupyan ve Nilgün Öneş'in yazdığı, Tomris Giritlioğlu’nun yönettiği "Güz Sancısı"nda rol aldı. 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül olaylarının gölgesinde iki gencin aşk hikâyesinin anlatıldığı filmde, Rum kızı Elena'yı canlandıran Saat, "Daha önce başrol oynadığım 'Hatırla Sevgili' dizisi ülkemizin yakın tarihini anlatmak amacıyla yapılmış bir projeydi, bu da Hatırla Sevgili’nin bir uzantısı. Benim oynadığım Elena, bir Müslüman'a aşık. Film, ülke koşullarının onları nasıl ayrı düşürmeye çalıştığını anlatıyor. Çok güzel bir film oldu" diyor.

Beren Saat, "Aşka Sürgün"de Mahsun Kırmızıgül'ün eşini canlandırmıştı.
Kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/magazin/

12 Aralık 2008 Cuma

Yoğun ilgi rahat uyumamı sağlıyor!




"Yoğun ilgi rahat uyumamı sağlıyor!"

Melike BİRGÖLGE / mbirgolge@hurriyet.com.tr
Yoğun ilgi rahat uyumamı sağlıyor! ‘…dan Sonra’ ile yaptığı başarılı çıkışından sonra şimdi de kliplendirdiği ‘Kenar Süsü’ şarkısıyla karşımıza çıkan Sıla’yla keyifli bir sohbet…



Bir süredir ekranlarda dönen bir klip, radyolarda çalan bir şarkı var. ‘Kenar Süsü’ sözleri ve müziğiyle dikkatimi çekiyor. Ayrılık sonrası yaşadıklarımızı o kadar iyi anlatmış ki... Dilime dolanıyor. Bir bu şarkıyla dolansa iyi. Albümündeki ‘Dön Demeyi Unuttum’ ve ‘Malum’ başta olmak üzere birkaç şarkısı daha dilime düşünce “Ruh hallerini böyle iyi anlatan bu kişiyi bulup, konuşmam gerek!” diyorum. İşte şarkıları, müziği ve hayatıyla Sıla karşımızda.

“MÜZİK DOĞUŞTAN GELEN İÇGÜDÜSEL BİR ŞEY”

‘Sıla’ adını verdiğiniz albümünüzdeki şarkıların tüm sözleri sizin. Bestelerin birçoğu da size ait. Albümde başka kimlerin imzası var?

Ozan Doğulu prodüktörlüğünde toplam beş aranjörün imzası var. Efe Bahadır, Mustafa Ceceli, Nedim Ruacan, Murat Yeter ve Ozan Doğulu. Efe Bahadır ile ortak bestelerimiz var. Benim yazdığım şarkılar var. Sezen Aksu ile ortak şarkımız var. Bir tane de Ozan Doğulu bestesi var. Ayrıca ‘Ne Desem İnanırsın’ ve ‘Dön Demeyi Unuttum’ da Yalın’la ortak çalışmalarımız içinde. Bu ilk albümde çok kıymetli müzisyenlerle çalışma fırsatı yakaladık.

Albümünüzde pop rock da var, Ege ezgileri de... Bunun yanı sıra slow şarkılar ağırlıkta. Konsepti düşünecek olursa siz tarzınızı ne olarak tanımlıyorsunuz peki?

Aslında bir tek müzik tarzı üzerine yoğunlaşmış bir albümden çok ‘Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği’ adı altında duymak istediğimiz neredeyse her şeyi bir araya getirmeye çalıştık. Ve mümkün olduğunca bu çeşitlilik devam edecek çünkü bu zenginlik, kulağına Türkçe müzik çalınan her dinleyicinin içinde mevcut.

“ŞANSA ÇOK İNANIRIM”

İlk albümünüz ile çoğu kişi sizi tanıdı. “Hesap mı verecem …dan sonra” diyorsunuz çıkış şarkınızda. Tamam hesap vermeyin de… Hangi vesileyle yani neden sonra ‘Müzik mesleğim olmalı’ dediniz? Müzik nasıl girdi kanınıza?

Son derece doğuştan ve içgüdüsel olduğunu düşünüyorum. Zira kanıma nasıl girdiğini hiç hatırlamıyorum. Tabii ki gözümde çocukluk yıllarıma uzanan belli başlı resimler yok değil. Saç fırçası ya da deodorant şişesini mikrofon bellediğim ve onlarla saatler geçirdiğim zamanlar hâlâ hatırımda.

Denizli’de geçen çocukluk ve okul hayatı… İstanbul’a gelmeniz hangi vesileyle…

Denizli’de doğdum ve ilkokul bitene kadar Denizli’de yaşadım. Ortaokul ve lise yıllarım ise İzmir’de geçti. İstanbul hikâyem ise İstanbul Üniversitesi’ni kazanmam ile başladı.

Fransız Dili ve Edebiyatını kazanmışsınız. Müzik aşkınız ağır basmış, okulu bırakmışsınız. O zaman o cesareti gösterip, o riski göze almasaydınız bugün farklı bir yerde mi olurdunuz acaba? Yoksa ‘Öyle ya da böyle müzikle buluşurdum’ mu diyorsunuz?

Fransız Dili ve Edebiyatı maceram İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’ne girmem ile son buldu. Kenan Doğulu ile çalışmaya başlama fırsatını yakaladığım dönem de aynı tarihlere denk düşüyor.

Bu denk düşüş biraz da şansla alakalı diyebilir miyiz?

Evet… Şansa çok inanırım; şansım yaver de gitti ama başka meslek yapabileceğim bir okulu da bitirmiş olsaydım döner dolaşır yine şarkı söylerdim yine şarkı söylerdim; yine şarkı söylerdim.

“KENAN’A NE ZAMAN ELİMİ UZATSAM TUTACAĞINI BİLİYORUM”

Kenan Doğulu’yla tanışıp, ona vokal yapmanız nasıl gerçekleşti. Kim kimi, nasıl buldu?

Kenan Doğulu’nun bayan vokal arayışı ile benim işlerin ucundan tutma isteğim aynı zamana denk geldi. Cem Öcal’dan aldığım bir telefonla bu ekibe dahil oldum.

Peki ondan müzik, sahne, hayat adına öğrendikleriniz neler?

Ondan müzik ve sahne adına öğrendiklerimi maddelemem tabii ki çok güç. Yaptığımı özetlemem gerekirse Kenan’ın anlattıkları dışında bolca gözlem yaptım. Müzisyenlerin ve solistin her adımını takip ettim, ‘iş’i öğrenmeye başladım.

Yedi yıllık vokalistlik hayatı size neler öğretti, neler kattı?

Deneyim, disiplin ve çok çalışmak. “Sahne”nin getirdiklerini ve götürdüklerini; getirebileceklerini ve götürebileceklerini öğrendim.

Kenan’ın albümünüze ve ilk klibinizde rol alarak destek olması sizi mutlu etmiş olmalı.

Elbette. Solo albüm aşamasına gelmeden de Kenan’a bir takım şarkılarımı dinletmiştim. Ve bana inancının gerçek olduğunun farkındaydım. O da bunun hep arkasında durdu zaten. Ne zaman elimi uzatsam tutacağını biliyorum.

“YOĞUN İLGİ RAHAT UYUMAMI SAĞLIYOR!”

İkinci klip şarkınız Kenar Süsü’. Kalplere dokunan, ayrılık sonrası yaşananları en şeffaf haliyle anlatan bir şarkı bu. Sıradaki klip hangi şarkıya gelecek?

Sıradaki klip “Dön Demeyi Unuttum” şarkısına gelecek. Ekipçe hangi şarkıya klip çekeceğimizi artık şaşırmış durumdayız. Bu yoğun ilgi tabii ki benim daha rahat uyumamı sağlıyor. Uykumu kaçıran yeni albüm şarkılarını saymazsak.

Aslında albümüz öncesinden adınıza aşinayız. Sıla dizisinin jenerik şarkısı olan ‘Töre’de sizin imzanız var Sezen Aksu’yla. Bu proje nasıl gerçekleşti?

Gül Oğuz bana ‘Sıla’ dizi projesinden bahsettiğinde ve “Şöyle bir şarkıya ihtiyacım var” dediğinde altından kalkabileceğimi biliyordum. Çünkü hikâye son derece ilgimi çekmişti. Ben “Can Perperişan”ı yazdıktan sonra Sezen Hanım (Aksu) bu şarkıyı dinledi ve “Töre”yi yazdı. İkisi birleşti ve seslendirmek bana nasip oldu.

“İÇİMDE ÇOK KİŞİ VAR!”

Dizi için yaptığınız ‘Can Perperişan’ adlı şarkıyı dinleyip, sizi sonradan görenler çok şaşırmış ilk başlarda. Neden?

Bilmem, neden? Sanırım ‘dan Sonra’yı yazan ile ‘Can Perperişan’ı yazan
aynı kimse olamaz diye düşündüler. Çok kişiyiz içimizde; hepimizin söyleyecek sözü çok. Ben uzaktan bakıyorum resme ve uyuyorum renklere.

Bu şarkının sözlerinde insanların isyanını ve feryadını dile getirdiniz. Töreyi yaşamadığınız halde bu kadar güzel anlatabilmenizi neye bağlıyorsunuz?

Empati… O da yoksa etrafınızda olup biten her şeye bir daha ve bir daha dönüp bakmaya ve kayıtsız kalamamaya. Hiçbir şeye…

Ferhat Göçer, Kenan Doğulu ve Emel’e şarkılar vermişsiniz albümünüz çıkmadan önce. İşin mutfağından da keyif alıyorsunuz sanırım.

Ferhat Göçer, ‘Yolun Açık Olsun’ albümünde sözleri bana müziği ise Efe Bahadır’la ikimize ait olan ‘Vur Kadehi Ustam’ı söyledi. Kenan Doğulu ise ‘Demedi Deme’ albümünde sözleri bana ait olan ‘Boğaziçi’ isimli şarkıyı seslendirdi. Emel’de ise sözü ve bestesi bana ait olan ‘Ağla’ isimli şarkı hayat buldu. Üretkenliği sadece kendimde kullanmak yerine başkaları ile paylaşmayı kıymetli bulanlardanım. Ne mutlu bize şarkılarımız bu değerli müzisyenlerin elinde daha da değer kazanıyor.

“BAZI KORKULAR HAYATTA FAYDALI!”

Gelelim Sıla’ya… Değişken bir yapınız varmış. Bu değişken yapınız çılgınlıklar barındırıyor mu içinde?

Zaman içinde değişken ruh hallerime yön vermeyi öğrendim ve avantaja çevirdim dezavantajlarımı. Herkes kadar çılgınım. Olmayacak şeyler için kendimi tehlikeye atmam. Risk alırım ama bazı korkuların da hayatta faydalı olduğuna inanırım.

Üzüntüyü ve sevinci uçlarda yaşıyorsunuz. Neler sevindirir sizi?

Küçük ve düşünceli şeyler... Büyük şeyleri zaten planlıyor ve uygulamaya çalışıyoruz.

Peki ya neler kızdırır?

Adaletsizlik ve göstermelik, içi boş zaferler… Kötü kalpler…

AŞK DÜŞERKEN CANINIZIN SIKILMADIĞI DİPSİZ BİR KUYU!”

Aşk deyince aklınıza ne geliyor?

Renkli ve eğlenceli dipsiz kör bir kuyu. Düşerken canınız sıkılmıyor.

Aşkı nasıl yaşarsınız? Aşık olunca neler değişir Sıla’da?

Aşka izin veren biriyim. Aşk iyidir hoştur, seslere kokulara duyulara başka anlamlar yüklenir aşk zamanı. Bende de farklı olmuyor. Aşk size ne yapıyorsa bana da aynısını yapıyor.

Şarkıda dediğiniz gibi, ‘kenar süsü’ olduğunuzu hissettiğini aşk ya da aşklar oldu mu? Tepkiniz ne oluyor o zaman?

İşte o zaman ben şarkı yazıyorum. İçinde de neler olup bittiğini anlatıyorum.

“HER YARA FARKLI SÜREDE KAPANIYOR”

Ayrılığı ve sonrasında yaşananları, hemen hepimizin yaşadığı şeyleri o kadar iyi anlatmışsınız ki… ‘Ayrılık sonrası hiçe döndüğümüzü, çürüye çürüye tükendiğimizi, kendimizi rezil etmemizi, ona buna ağlamamızı, gülmeyi unuttuğumuzu…’ Siz ayrılık sonrası kolay toparlanabilenlerden misiniz? Nasıl atlatırsınız ayrılık dönemini?

Eğer yaşadığım ayrılık hayırlı ise yani o aşk zaten bana iyi gelmeyecekse, bu düşünceyi yerleştirip aklıma hayatıma devam ediyorum. Ama tahmin edersiniz ki her yara farklı sürede kapanıyor. O yüzden bir genelleme yapabileceğimi zannetmiyorum.

‘İçimdeki kadınlar konuştu’ diyorsunuz albümünüzle ilgili olarak. Peki hayatınızda hangi kadın daha ağır basıyor? Nahif, kırılgan, agresif, depresif…

İşte bu saydıklarınızın hepsine ben bir yer buldum. Hangisi gerekiyorsa onu çıkartıyorum. Hepsine eşit şans vermekte fayda buldum.

Üreten biri olarak ruhunuzu nelerle zenginleştiriyorsunuz? Kendinizi nasıl, nelerle besliyorsunuz?

Üreten insanların hayatlarında yoğun trajediler yaşadıkları ve bunlarla beslendikleri fikrini külliyen yalan ve abartılmış buluyorum. Günlük hayat, içinden her şeyi çıkartmaya yetecek kadar sert ve renkli. Büyük mevzuların olması gerekmiyor. Çünkü olan her şey üretmeyenlerden daha fazla bize dokunup geçiyor. Yapı gereği daha hassasız. Zaten hayattan çıkarttıkları ile bir şeyler yaratmaya çalışanın tüm aklı fikri bu doğrultuda işliyor.

28 yaşındasınız. 30’lu yaşlarınızı iple çekiyormuşsunuz. Neden?

Kendimle ilgili sorularımın cevaplarına o güne kadar ulaşırım diye ümit ediyorum. Yenileri gelir gelmez o benim bileceğim bir şey değil.

“VERİLENLE YETİNİRİM!”

“Hiçbir şeye anlam yüklemem ben” diyorsunuz. Yani…

Hiçbir şeye gereksiz anlam yüklemem. Verilen ile yetinirim.

Bunun yani hiçbir şeye anlam yüklememenizin size sağladığı artılar ve eksiler neler?

Hayatım kolaylaşıyor. Zaten anlam yüklemem gereken bir sürü şey varken…

Çok sorgular mısınız hayatı?

Hayır. Hepimiz bildiğimiz ve inandığımız yolla yaşamaya çalışıp bize ayrılan süreyi güzel değerlendirmeye gayret göstermeliyiz diye düşünüyorum. Sapmadan, sapıtmadan gelişi muhtemel her arızayı misafirperver karşılayıp deneyimleyerek…

İki dedeniz milletvekilliği yapmış, babanız il başkanlığı yapmış. Peki sizin siyasetle aranız nasıl?

Benim aram hiçbir zaman iyi olmadı. Elbette takipçisiyim ama her vatandaş gibi gazeteden, televizyondan. Her işin erbabı farklıdır. Siyaset işini de erbabının yapması gerektiğine inanıyorum. Ben onlarla büyüsem de hiçbir zaman siyasete yakınlık duyamadım.
Kaynak Hürriyet Magazin

medyadan

BlogcuZade Master