şov etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şov etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Eylül 2009 Cuma

Havadan Sudan

Sortie’den yaza veda


İstanbul yaz gecelerinin en popüler mekanlarından biri olan ve sezonu Beyoğlu konseptiyle geçiren Sortie, bugün ve yarın gece yapılacak iki partiyle yaza veda ediyor.

Geçtiğimiz kış Uludağ, ıstanbul, Bursa ve Eskişehir’de birçok ses getiren partiye imza atan New Generation Entertainment tarafından bu gece düzenlenen “şahane Yıllar” adlı partide DJ Zafer Köseoğlu müzik yapacak. Köseoğlu, 90’lı ve 2000’li yılların en hit yerli-yabancı pop şarkılarıyla konuklara keyifli bir gece yaşatacak. Yarın geceki final partisinde ise ünlü DJ Suat Ateşdağlı performans sergileyecek. Partide ayrıca Ateşdağlı’nın ilk klibi de ilk kez gösterilecek.

Doğru anahtarı bul mücevheri kazan

Maçka’daki bulunan Damas Mücevher Evi, aynı cadde üzerinde 20 metre yukarıya taşındı. Yeni mağazalarına Damas 53 adını veren patron Dilek Ertek, yeni adreslerinde 9 Ekim günü bir davet vereceklerini söyledi. Ertek, davet gününde konuklarına bir de sürpriz hazırladıklarını söyledi. Ertek sürprizlerini ise şöyle anlattı: “Davetlilere o gün 1’er adet anahtar verilecek. Bu anahtarlardan sadece üç tanesi içinde mücevher olan üç ayrı kasayı açıyor olacak. Anahtarı kasayı açan kişiler ise içindeki

Dilmener Hayal Kahvesi’nde

Naim Dilmener, bu gece Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde sahne alacak. Dilmener, pop’tan rock’a, 60’lardan 2000’lere, Ajda Pekkan’dan şebnem Ferah’a, Erkin Koray’dan Duman’a, Sezen Aksu’dan Aylin Aslım’a, Mavi Işıklar’dan Mirkelam’a kadar uzanan geniş repertuvarıyla dinleyicilerine müzik ziyafeti yaşatacak. Yeşilçam filmleri eşliğinde eğlenceli vakit geçirmek isterseniz yerinizi ayırtın derim.

Sakat Nobre

Beşiktaşlı forvet Mert Nobre eşi ile birlikte önceki gün istinye Park alışveriş merkezine geldi. ınönü’de Kayserispor ile oynadıkları maçta sakatlanan eski fenerbahçeli futbolcu, kollukla dolaşıyordu. Kolunun her geçen gün iyileştiğini belirten Nobre haftaya bandajı çıkartacağını söyledi.

Bayram sonrası kontrol

Ümit-Cem Boyner çifti önceki gün ıstinye Park’taki Beymen mağazasını dolaştı. Ardından patron Boyner, son günlerde popüler olan Bej Cafe’nin çalışanlarını tebrik etti ve başarılarının devamını diledi. Çift, Cem Bey’in kullandığı Range Rover marka cipleriyle alışveriş merkezini terk etti.

Koza büyüdü

The Marmara Otelleri’nin sahibi Bike Gürsel’in Ali Güreli ile yaptığı evlilikten olan kızı Koza büyüdü. Koza Güreli, annesi Bike Hanım ile geçtiğimiz hafta bir davete katıldı. Koza Güreli’yi görenler zarafeti ve ağırbaşlılığı ile yaşıtlarından çok daha olgun olduğu görüşüne vardı.

Ağaoğlu ıstinye Park’ta

Ali Ağaoğlu da önceki gün ıstinye Park’taydı. Ali Bey’e hukuk müşaviri Adnan Kılıç eşlik etti. Kılıç ve Ağaoğlu birlikte gittikleri bir görüşmeden sonra karınlarını doyurmak için alışveriş merkezini tercih etmişler.




Manastır gezmelerindeyim

Onur BAŞTÜRK obasturk@hurriyet.com.tr
En alt katında yüzlerce yıl önce ölen 12 bin rahibin mezarının bulunduğu, ünlü grafik artist Escher’in labirentimsi işlerinde olduğu gibi merdivenlerle/kapılarla/avlularla birbirine bağlanan dünyanın en büyük üçüncü manastırında bir gece kalmak ister miydiniz?

Ben isterdim. Hayır tabii ki tek başıma değil, arkadaşlarımla!
Ama onlar istemezse pekala kalabilirdim de...
Çünkü Midyat’a 20 kilometre uzaklıktaki Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi’ne bağlı Mor Gabriel Manastırı insana, “kapan buraya çocuğum, huzur bul” duygusunu yüklüyor.
Tamam, bende en fazla bir gecelik, bilemedin iki gecelik için böyle bir istek uyandırdı. Ama ötesini de anlayabiliyorum.
Yani burada uzun süre yaşayanları; din görevlilerini, gönüllüleri (70 kişi yaşıyormuş).
Bir manastır daha var. Buradan daha küçük ve Mardin’e daha yakın: Deyrulzafaran. O da heybetli ve günbatımında renkten renge giren dümdüz Mezopotamya diyarına bakıyor.
Ama ben en çok Mor Gabriel’den etkilendim. Orası bir başka.
Eğer Mardin gezisi yapacaksanız yakın/uzak zamanda, sakın es geçmeyin.
Peki gerçekten kalınabiliyor mu bu manastırlarda?
Mor Gabriel Manastırı’nda Süryani değilseniz eğer- bu pek mümkün değil gibi. Ama Deyrulzafaran’da mümkün. Eğer bağış yaparsanız konaklamanıza izin veriyorlar. Tabii ki otel hizmeti filan beklemeyeceksiniz. Burası bir manastır sonuçta.
Amaç, “Gülün Adı” filmindekine benzer bir atmosferi koklamak, sonra da normal yaşamına geri dönmek...
* “NEREDEN (ZIP)ÇIKTI BU MANASTIR MEVZUSU?” DİYENE:
İki gündür Mardin-Midyat hattında gezinmekteyim. şahane bir grupla beraber, ki onları aşağıda teker teker tanıtacağım.
Bir sürü yer gezdim kısıtlı zamanda. Ama beni en çok manastırlar etkiledi. Hani o bildik, Mardin’den baktığında “deniz gibi görünen” ova bile o kadar değil...
O yüzden konuya oradan -balıklama- daldım.

‘Mardin-Midyat hattı grubu’nda kim kimdir

FEBYO TAŞEL... Bu gezinin baş kahramanı olan müzisyen.
Babası Midyat Süryanilerinden. Eşi Funda Arar’a yaptığı bestelerden ismine zaten aşinasınız (En güncel olanı, “Yak Gel”i söylesem)...
Febyo uzun zamandır üzerinde uğraştığı enstrümantal albümünü çok yakında piyasaya sürecek. ışte bu ilk albümde yer alacak fotoğrafları için de Mardin’i, baba memleketini tercih etmiş.
Herkesi sürükleyen o yani.
FUNDA ARAR... Kendisini uzun uzun tanıtmaya gerek var mı?
Çok iyi biliyor buraları, dört-beş kez gezmiş tüm manastırları, medreseleri...
EMRE AKSU... Febyo’nun albümünün süpervizörü, eli kolu, ayağı ve midesi ağrıyanı (yemeklerden mi acaba?)...
ESRA BAŞIBÜYÜK VE EKİBİ... Moda editörü Esra Başıbüyük eğitimini gördüğü işe, yani fotoğrafçılığa dönmüş. Haberim yoktu. Febyo’nun fotoğraflarını o çekiyor. Daha doğrusu çekecek. Hem de çıplak! “Nasıl yani?” dedim dedim, ama açık vermedi. Çekim yapmak için benim Mardin sınırları dışına çıkmamı bekliyorlar herhalde!
VE BENDENİZ... Son dakikada dahil oldum gruba. Zar zor yer buldum THY uçağında (bu ne talep yahu! Bodrum uçağı gibi pahalı üstelik).
Mardin’i böyle şen bir grupla görmek hoş olur diye düşündüm.
İyi etmişim, çok eğleniyorum! Ama bir yandan da manastıra kapanmak istiyorum. Bu ne yaman çelişki anne?
NOT: Mardin macerasının devamı yarın. Çünkü hem güneş hem de Süryani şarabı çarptı, yoruldum.





35 yaş yolculuğu
Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

Yaşları 30’ların ortasına vardı mı, kadınlarda tatlı bir telaş başlar.

Okul bitirme, işe girme ve çoluk çocuk sahibi olma gibi sorunların çoğu çözülmüş, sıra “kendine bakma”ya gelmiştir. Haklılar! Eğer bu farkındalık doğru ve iyi yönetilebilirse, mükemmel bir hayatı yakalamak daha kolay hale geliyor.

35 yaş yolculuğuna çıkan kadınların aklına gelen ilk sorulardan biri şu: Daha iyi, zinde ve güzel görünmek ve hissetmek için ne yiyip içmeli, hangi besin desteklerini kullanmalı, hangi kremleri sürmeliyim?
Bu sorulardan ilkine yani yeme-içme faslına bugün değineceğiz. Haplar ve kremler kısmı ise arkadan gelecek...

NE YİYELİM NE İÇELİM

30’lu yaşlar sonunda yapacağınız beslenme değişikliklerinin başında, şekeri bir kenara bırakmak ve şekerli yiyeceklerden uzaklaşmak geliyor. Bütün araştırmalar, aşırı şeker tüketiminin bedende yaşlandırıcı birçok süreci tetiklediğini, cildimizden damarlarımıza, eklemlerimizden kaslarımıza dokularımızın çoğunu katılaştırıp sertleştirdiğini ve zamanla görev yapamaz hale getirdiğini söylüyor.

“şekerden uzaklaşma” kararını yalnızca çaya, kahveye şeker koymamak, baklava, kurabiye, kadayıf, keşkülü azaltmak gibi de düşünmeyin. Kullandığınız her şeye şu veya bu şekilde, açık ya da gizli şeker katılıyor. ışte bu nedenle en azından doğrudan şeker eklenen yiyeceklerden kesinlikle uzak durmak, hatta biraz da “rafine şekere sigara muamelesi yapmak” gerekiyor.

ESKİ TAVSİYELER HÂLÂ GEÇERLİ

“Neleri daha sık yemeliyiz?” sorusunun yanıtına gelince... Bu sorunun yanıtı çok uzun. Ama ben size özel bir liste hazırladım. Bu listeyi sayfamızda bulacaksınız. Listeye dikkatle bakarsanız, değişen pek bir şey olmadığını göreceksiniz. Eski tavsiyeler hâlâ geçerli. Yeni önermelerin başında bizim ülkemizde yetişmeyen açai meyvesi geliyor ama siz hiç dert etmeyin. Açainin marifetlerini bizim nar ve üzüm ikilisi fazlasıyla tamamlıyor. Kan portakalı ise bu ikilinin başarısına zirve yaptırıyor.

Kullanacağınız besin desteklerine gelince... Bunlar için yuvarlak bir liste vermek pek doğru değil. Yaşa, kişisel sağlık geçmişine, genetik mirasa ve yaşam tarzına uygun seçimler yapmak gerekiyor. Bununla birlikte “alfa lipoik asit+CoQ10” ikilisi bu yılın da favorileri. ıkili neredeyse her “genç kalma formülünde” ilk sıraları işgal etmeye devam ediyor. Daha detaylı formüller de var, size aktaracağız.

Hangi kremleri kullanacağınız konusunu ise yarına sakladık. şaşırtıcı ve hızlı sonuç veren birçok bilgiler var, bekleyin.

Kadınlar için süper besinler

Açai: Açai meyvesinde tıka basa antioksidan var. Ayrıca kaliteli yağ asitlerinden ve aminoasitlerden de çok zengin. Yağ asidi yapısı zeytinyağına benziyor.

Nar: Bu yılın da favorisi. Özellikle antioksidanlardan ve elagik asitten güçlü yapısı bu yıl da çok konuşulacak. Nara portakal, üzüm, havuç, elma ve kavunu da ekleyin. Kavunun yıldızı parlıyor, bir kenara not edin.

Balık: Somon şart değil. Hamsi ve lüfer de işe yarıyor!

Tahıl grubu: Bulgur, kahvaltılık gevrekler, köy ekmeği.

Baklagiller: Tahıl grubu yiyecekler, özellikle kırmızı fasulye ve mercimek.

Yeşil çay: Günde 2-3 bardak. Siyah çay da etkili!

Acı biber: Kaliteli, iyi kurutulmuş kırmızıbiber de olur, taze acı biber de...

Ceviz, badem ve fındık: Listeye yer fıstığını da ekleyin. Miktara dikkat edin!

Probiyotikten zengin yoğurt ve kefir: Yoğurdun yarım yağlısını tercih edin.

Doğal otlar: Fesleğen, kekik, maydanoz, nane, tarhun, dereotu...

Açai meyvesi yaşlanmaya çare mi

Amerika’da son yıllarda tam bir “açai çılgınlığı” yaşanıyor. Açai, Amazonlar’da yetişen bir tür palmiyeden elde edilen yüksek enerjili bir meyve. Çoğu zaman meyveden ziyade suyu tüketiliyor. Tıpkı üzüm gibi açaide de mor rengini oluşturan muhteşem antioksidanlar var. Antioksidan gücünün mükemmel olduğu belirtiliyor.
Açai ürünlerinin kilo verme konusunda da yardımcı olabileceği ileri sürülüyorsa da bu konuda herhangi bir bilimsel kanıt yok. ışin bu yanı biraz ticari gibi görünüyor.

Sonuç olarak, açai gerçekten güçlü bir antioksidan besin ama bana sorarsanız gücü biraz şişiriliyor. Aynı faydaları nardan, üzümden kazanmak da mümkün gibi görünüyor.

Kefir güzelleştiriyor

Kefir, bizim mutfağımızın zenginliklerinden biridir. Probiyotik içeceklerin en güçlüsü ve etkilisidir.

Araştırmalar, yalnız bağırsak sağlığını değil, genel sağlığı da iyi yönde etkilediğini gösteriyor. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği, midede helikobakter mikrobunun üremesini azaltabildiği, hatta damar yaşını düşürdüğünü gösteren bulgular var.

Cilt yaşlanmasıyla uğraşan uzmanların çoğu kefirin cilt kırışması ve sarkmasını da azaltabileceğini ileri sürüyor. Ayrıca tıpkı yoğurt gibi kefir de kilo kontrolünü kolaylaştırıyor. Özetle kefir konusunda biraz daha araştırma yapmamız, bu doğal zenginlikten daha çok faydalanmanın yollarını bulmamız şart.

Tarçın: Her şeye iyi geliyor

Kan şekerini dengelemede neredeyse ilaçlar kadar işe yaradığının anlaşılması, onu son yılların favori yiyeceklerinden biri haline getirdi. Belki de “tarçın hak ettiği üne kavuştu” demek daha doğru olur.

Özellikle kan şekerini dengelemede (şeker hastalarına özellikle tavsiye ediliyor), insülin reseptörlerini uyarıp şekerin hücrelere girmesini kolaylaştırmada ve “iltihaplanma” diye tanımlanan “yaşlandırıcı yangısal süreçleri” yavaşlatmada da müthiş işler başarıyor. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği, mikrop üremesini zorlaştırdığı, belleği desteklediği yönünde de bulgular var.

Aktardan alacağınız doğal tarçını kahve gibi öğütüp yiyeceklere günde bir yemek kaşığı kadar eklemeye gayret edin. Tarçını sütlü tatlılarınıza, çayınıza, yoğurdunuza tatlı bir lezzet unsuru olarak ekleyebilirsiniz.




Yunuslar için sesin çıksın dünya!

Güzin Abla guzinabla@hurriyet.com.tr
Dünyanın öylece bakakaldığı bir cinayet, bir katliam... Her yıl eylül ayında, Japonya’da etleri için avlanan yunusların ölümüne sessizce tanıklık eden dünyanın artık sesi çıkmalı! Biri bu avcılığa dur demeli!

Japonya’da her sonbahar mevsiminde olduğu gibi bu sonbaharda da kanlı yunus avı başladı. Ülkenin güneyindeki balıkçı köyü Taiji’de yapılan katliamı bütün dünya sessizce seyrediyor.

Öte yandan denizdeki kirlilikten en çok zarar gören yunus ve balinaların etinde kabul edilebilir düzeyin 4 ila 36 katı arasında değişen cıva saptandığı belirtilirken, Japon hükümeti yunus etinin yenmesinde bir sakınca olmadığını savunuyor.

Hayvan hakları koruyucuları, eti için avlanan yunusların insanları zehirleme ihtimalleri bulunduğunu belirtirken, her yıl Japonya’da 2 bine yakın yunus ‘eti’ için avlanıyor.

Eylül ayı başında başlayan yunus katliamını önlemek isteyen sivil örgütün yöneticisi Ruc O’Bray, bütün dünyanın bu vahşete seyirci kalmasından şikayetçi.
Rumuz: Sevgi S.

Hayvansever gruplarımız arasında dolaşan Sevgi S.’nin bu uyarısını köşeme alıyorum. Çünkü tamamen aynı düşüncedeyim...

Dünyanın en sevgi dolu hayvanları olan, beyin kapasitelerinin bilim adamları tarafından insana en yakın olduğu belirlenen, yetenekli ve dünya sevimlisi, herkesin ve özellikle de çocukların sevgilisi yunuslara uygulanan bu vahşet, bildiğiniz gibi yalnızca Japonya’da değil, ıskandinav ülkelerinde de inanılmaz bir şekilde sürüyor.

Bütün dünya ülkelerinin, hayvansever grupların bu katliama göz yummaması gerekiyor. Herkes kendi çapında uluslararası sitelere girip tepkisini göstermeli.
Yoksa kökleri kurutulan pek çok hayvan gibi, bu sevgili dostlarımız da yok olup gidecek...

Yazlıkçılar dört ayaklı dostlarını geride bırakıyor

Son zamanlarda pek çok terk edilmiş hayvana rastlıyoruz. Tüm sahil kasabalarında tatilciler, arkalarında o dört ayaklı dostlarımızı da bırakıp gidiyorlar. Yaz boyunca baktıkları ya da şehirden getirdikleri hayvancıkları, hiç yürekleri sızlamadan arkalarında bırakıp, çekip gidiyorlar. Tıpkı bir eşya gibi...
Onu Dikili’de sahil yolunda bulduk. Oradaki tezgahlarda takı satanlar, ona ‘Efe’ adını koymuşlar. Sahibi varmış ama tatilden dönerken bırakıp gitmiş!

Eğitimli bir terrier. “Dur, gel, otur, elini ver” komutlarının hepsini biliyor. Bir erkek. Tuvalet terbiyesi de var.
Tahmine göre, 1,5 numara. Dikili’deki veterinere götürüldü. Boynundaki ufak yara iyileşecek, ayağının hafif sekmesi de öyle... Ama bir vicdansızın tekme attığı tek gözünde ortaya çıkan sorun önemli. şimdi tedavi ediliyor. Diğer gözü sağlam şükürler olsun.

Kışı sokakta geçiremez. Ev ortamına, insana alışık. Tüyleri de tıraşlı, daha çok az uzamış. şimdiden yıpranmış ama toparlanmaya başladı bile.

Bir kez daha siz hayvanseverleri ilgiye ve bu mesajımızı duyurmaya çağırıyorum. Siz ailesi olamayacaksanız dahi yeni ailesine sizin oluşturabileceğiniz bir zincir sayesinde kavuşabilir. Bize bu mail adreslerinden ulaşabilirsiniz: dko.1981@yahoo.com.tr, sessizliginSesi@yahoogroups.com

Arkadaşımızın dediği gibi, tüm sahillerde, yazlıklarda insanlar yaz boyu kedilerle, köpeklerle ilgileniyor. Hatta bizim çevremizde de yeni doğum yapan kedilerin yavrularını özenle besleyip, bakıyorlar. Ama evlerine dönme zamanı gelince, belki üzülerek ama bir şekilde onları terk edip Allah’a emanet diyerek gidiyorlar.

Oysa bu çok korkunç bir durum. Hep önlerine gelen mamaları yemeye alışan hayvancıklar, kış koşullarında sokaklarda telef oluyorlar.

Bu arada evlerinden kedi veya köpeklerini getirip, yaz boyu birlikte yaşadıktan sonra, burada ne olurlarsa olsunlar deyip, terk edenler de var. Onları vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum. Çünkü bir yıl sonra döndüklerinde, o hayvanları bulamayacakları kesin...




Ayın burcu Terazi

Niobe niobe@hurriyet.com.tr
Terazi, Zodyak’ın yedinci burcu olarak, insani evrimin de yedinci aşamasını sembolize eder.

Terazi, birey ve toplum arasındaki dengeden sorumludur. Terazi’nin temel ihtiyacı ihtiras ve akıl arasındaki denge unsurunu bulabilmektir. Bu arayışında kendisine yardımcı olan en önemli karakteristiği, yargılama mekanizmasının objektivitesidir. Terazi kimi zaman, mesafeli, soğuk ve duygusuz gibi gözükse de aslında bu görünüm kaynağını objektif olma isteğinden alır.
Öncü nitelikte bir burç olan Terazi, eyleme geçmekten korkmaz. Diğer insanlar tarafından sevilmeye ve onaylanmaya şiddetle ihtiyaç duymasına rağmen, kuvvetli bir iradeyle amacına ulaşmaya çalışır. Genellikle cazibesini ve çekiciliğini amaçlarına ulaşmakta kullanmaktan da çekinmez.
Sembolü terazi gibi, bu burç insanları da sürekli ölçmeye, tartmaya, denge oluşturmaya çalışırlar. ınsan ilişkilerinde de bu dengenin oluşması için oldukça adil davranmak isteğindedirler.
Terazi’nin hayatında ikili ilişkiler, kendi yansımalarını görebileceği, kendi eksiklerini tamamladığı bir eş arayışı doğumdan ölümüne kadar devam eder. Paylaşım temel dürtüsüdür. Deneyimlerini öncelikle entelektüel olarak algılayan Terazi, daha sonra pratik değerine, duygusal etkilerine ve fiziksel gereksinimlerine bakar.
Sosyal yeterlilik ve güzellik gezegeni Venüs’ün kontrolündeki Terazi, her türlü güzellikten duygusal, fiziksel ve psikolojik tatmin elde eder. Kitaplar, müzik, güzel kıyafetler, mücevherler, çiçekler, sanat objeleri değer verdiği şeylerdir.
Terazi’nin yaşadığı çevre estetik olarak yeterli değilse, mutsuzluk kaynağı haline gelebilir. Sosyal ortamlarda çok büyük bir çaba sarf etmeden, grubun merkezini doldurur. Aranan, sevilen ve sayılan bir insan haline gelir. Huzur ve uyum yaşamında eksik olduğu zaman gerek fiziksel, gerekse ruhsal sağlığında ciddi problemler doğabilir.

12 Şubat 2008 Salı

Nez Dönüyor

Herkese geçmiş olsun



Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN

Herkese geçmiş olsun Üç yıldır sahnelerden uzak olan Nez, seksi kostümleri ve dans gösterileriyle şov dünyasına dönmeye hazır...

Ünlü şarkıcı, “Kılık değiştirerek kulüplere, konserlere gidip insanların neler yaptığını izledim. Ama gördüm ki yerimi kimse dolduramıyor. Şimdi çok daha muhteşem bir şovla dönüyorum. Herkese geçmiş olsun” sözleriyle rakiplerine meydan okuyor. Üç yıldır sahnelerden uzak olan Nez, yine seksi kostümleri, İngilizce şarkıları ve dans gösterileriyle şov dünyasına dönüyor. Ara verdiği bu üç yıl içinde İngilizce çeviriler yaparak geçimini sağladığını belirten Nez, "Kılık değiştirerek kulüplere, konserlere gidip insanların neler yaptığını da izledim. Ama gördüm ki yerimi kimse dolduramıyor. Şimdi çok daha muhteşem bir şovla dönüyorum. Herkese geçmiş olsun" dedi.

Kaç yıl oldu sahneleri bırakalı?

- Üç yıl oldu. Ama ben hiçbir zaman sahneleri bırakmadım, sadece ara verdim. Bazılarının işine öyle geldiği için bıraktığımı söylediler.

Neden ara verdiniz peki?

- Bana çok sataştılar, çok laf attılar. Kalbim kırıldı. Hem daha fazla üzülmek istemediğim için, hem de eski prodüktörüm ile anlaşmamın bitmesini beklemek için verdim bu arayı. Bir de o kadar çok taklitlerim çıktı ki, ortam keyifsizleşti. Çıkanlar laf söylemeye başladı falan... İyi ki ara vermişim. İlk ve son isim olarak kaldım.

Ben tehdit aldığınız için bıraktığınızı duymuştum.

- Evet, tehdit edildim.

Kimler tehdit etti?

- Hiç ummadığınız isimlerden çok büyük tehditler aldım. Bu tehditler "Seni bu camiada var etmeyeceğiz" şeklindeydi. Tabii ki aleni bir şekilde, "Bacağına sıkarız, dans edemezsin" demediler ama ben onu demek istediklerini anlamıştım. Ya da şu oldu; inanılmaz güzel iş teklifleri alıyordum, fakat o teklifli verenler birden vazgeçiyordu.

Bu tehditler kadınlardan mı, erkeklerden mi geliyordu?

- Benim en büyük düşmanım kadınlardı. Dolayısıyla kadınlar üzerinden geliyordu bu tehditler. Bizim camiamızda kadın kadına olan savaş, çok çirkin boyutlardadır. Erkeklerin savaşından çok daha acımasız ve çirkindir.

Ara vererek onların ekmeklerine yağ sürdünüz ama...

- Başka şansım yoktu. Çünkü ben bu dünyada tek başımayım. Zekiyim, ama dediğim gibi onların savaşı çok farklı.

Ben onların savaş şeklinde yalnızdım. Arkamda, yanımda kimse yoktu.

/_newsimages/4915214.jpg Şu an güçlü müsünüz?

- Şunu anladım; insanlar benim yeteneğimden çekiniyor. Dolayısıyla güçlüyüm. Benim yok olup biteceğimi düşündüler. Tam tersi oldu. Geri çekildim ama hiçbir şey kaybetmedim. Ara verdiğim bu üç yıl, çok güzel yaşadım, öğrendim, çok şey biriktirdim. Hem gidenler de gitti. Kimse kalmadı.

Nasıl yaşadınız bu üç yıl boyunca, geçiminizi nasıl sağladınız?

- İngilizce’den Türkçe’ye çeviriler yaptım. Reklam filmleri seslendirdim. Bazılarına inat, dimdik ayakta durdum. Bu arada kılık değiştirerek gece kulüplerine, konserlere giderek insanların neler yaptığını izledim. Gördüm ki kimse yerimi dolduramamış. Bu yüzden uzun zamandır aklımdaydı geri dönmek...

Bu üç yıllık arada nişanlandınız, Davut Güloğlu ile aşk yaşadınız, sonra da evlendiniz. Bir şey soracağım, askerde olan nişanlınızı aldattınız mı?

- Hayır... Ama ne yazık ki olay böyle yansıtıldı. Bir şey yürümüyorsa, yürümüyordur. Nişanlımla da ilişkimiz yürümüyordu ve ayrıldık. Ayrıldıktan sonra başka birine aşık oldum. Aşk bu, ne zaman, nasıl kapınızı çalacağı belli olmuyor. Aşık oldum ve ilişkimi yaşadım. Bundan da pişman değilim. Neyi yaşadıysam, çok severek yaşadım. Hepsi de çok güzel şeyler kattı bana. Bitmesi gerekiyordu ve bittiler.

Siz böyle çok çabuk mu aşık olursunuz?

- Hayır, çok zor aşık olurum. O yüzden kıymetlidir aşk benim için ve ilişkilerim de uzun sürer. Bu camianın içinde yaşananları görmek, aşkı öldürüyor. Bir süre sonra panikliyorsun ve diyorsun ki; "Ben de aile istiyorum, ben de bir takım şeyleri yaşamak istiyorum. Evimde 50 ödül, 10 albüm olup yalnız yaşamak istemiyorum." Böyle olunca, bulduğum aşkların peşine düştüm. Mutlu olurum, yuva kurabilirim diye... Ama olmadı.

Neden olmadı?

- Ben, kaldırılması güç bir kadınım. Sonuçta bir Nez var, bir de evdeki Nezihe var. Bu anlaşılmadı. Anlaşılmayınca da yürümüyor. İlişki, saygının olmadığı bir hale bürünüyor. Ben de saygının olmadığı bir yerde asla durmam. Bir arkadaşım bana, "Sen aşık olunabilecek en güzel kadınsın" demişti. O zaman neden yürümüyordu? Gördüm ki bazen insanlara fazla gelebiliyorsunuz. Herkes Nez’in kendisine ait olmasını istiyor. Bu da çok normal.

Erkekte ne çeker sizi?

- Zekası... Benimle tartışabilecek erkek olmalı. Ben onunla beyin jimnastiği yapabilmeliyim.

Aşık oldunuz, sizi kaldırabilecek birisini bulduğunuza inandınız ve Berna Nuri Süer’le evlendiniz. Doğru mu?

- Evet. Evlilik çok farklı bir şey. Gerçekten bu kurumda saygı çok önemli. Biz, birbirimize çok saygılıydık. Ama birbirimizi tanıdıkça aramızda farklılıklar olduğunu gördük. Ve ikimiz de birbirimize daha fazla acı çektirmek istemedik.

Ayrı dünyaların insanı olduğunuzu baştan anlayamadınız mı?

- Flört edemedik ki... Bizim flört etme şansımız yok. Hemen saçma sapan şeyler yazılıyor. Evlendik, anlaşamadık ve ayrıldık. Şimdi neden ayrıldığımızı anlatamam. Bu benim çok özelimdir. Ben sadece şuna üzüldüm; ayrılacağımızı gazeteci arkadaşlarıyla paylaşmasına ve "Kirasını ödeyemiyordu" demesine... Bunlar çok çirkindi. Oysa oturduğumuz ev, benim evim. Ben yıllardır Cihangir’de yaşıyorum. Herkes bilir. Ben "Ona evimi, ailemi açtım" derken, hayatımı açtım anlamında söylemiştim. Ama sanırım sözlerimi yanlış algıladı. Bu yüzden de yanlış şeyler söyledi. Biz, her şeyimizi paylaştık. Benim ona, onun bana yardım ettiği günler oldu. Evlilik demek, paylaşmak demektir. Bir ilişki nasıl saygı çerçevesinde başlıyorsa, aynı şekilde bitmelidir. Biz de küçük tatsızlıklar olsa da öyle bitirdik. Kendisi her zaman dostum, arkadaşım olarak kalacaktır.

Şimdi yeniden sahnelere dönüyorsunuz değil mi?

- Evet. 16 Şubat’ta Studio Live’da ilk canlı performansımı yapacağım. Buradan bana sponsor olan Absolut Events Lime Light’a teşekkür ederim.

/_newsimages/4915217.jpg Eski şovlarınızla mı sahnede olacaksınız?

- Evet, o ilk dönemlerde yaptığım şovu geliştireceğim. Benim yeniden dönmeme çok üzülenler de var, sevinenler de var, kıskananlar da... Onlar adına çok üzgünüm. Nez, geri dönüyor. Müthiş sahne kostümleri, şarkılar, şovlar hazırladım. Zenci gırtlağıyla okuyabileceğim şarkılar seçtim ve onları etnik bir hale getirdim. Herkese geçmiş olsun.

Yine eskisi gibi seksi bir Nez mi izleyeceğiz?

- Şimdi biraz daha kontrollü olacağım. İlk çıktığımda da kontrollü olmak isterdim ama sonuçta bu iş stratejik bir oyun. Patron ne derse o oluyor. Sizin söz hakkınız olmuyor ki... Bu arada size bir şey söyleyeyim, şimdikilerin yanında ben yaptıklarımla melek gibi kalıyorum. Ayrıca bugüne kadar benim kliplerim hiç yasaklanmadı. Tahrik edici bulunsaydı, sansürlenirdi.

Peki, seyirci, sahnede işini yapan Nez’i yanlış algıladı mı?

- Hayır, o dönem için doğru algıladı. Erkeklerin güzel kadın olduğumu söylemeleri bazen çok hoşuma gitti. Sonra bana "Türkiye’nin en seksi kadını" ödülü verilince, durup bir düşündüm, "Neden sanatıma değil de çok başka şeylere bakılıyor" diye. Ve gördüm ki, benden önce dişiliğiyle sahnede olan bir kadın yok. Dolayısıyla bu anlamda insanlara çok farklı geldim. Ben sahnelere dişilik ve kostüm getirdim. O yüzden de çok konuşuldum. Normal hayatımda Nezihe’yim ama sahnede Nez... Böyle bir değişim yaşıyorum. Bu değişim de beğenildi. Söyleyecek bir şey yok.

Tacize uğramamak kadınların elinde

- Hiç taciz edildiniz mi peki?

Bugüne kadar hiç tacize uğramadım! Bu beyin gücüdür. Ben sahneye çıkarken "Dinleyin, seyredin ve buradan mutlu ayrılın" diyorum. Yaydığım enerji de sadece şuydu; "Bana ulaşamazsınız, ancak ben istersem size ulaşırım." Her şey kadının elindedir. Kadın ulaşılmaz olmak isterse, olur. Bu kadar basittir.

Umudumu kaybetmedim yine evleneceğim

- Bu arada 3.5 aylık hamileyken bebeğinizi kaybettiniz. Şiddete mi maruz kaldınız?

Hayır. Her 10 kadından beşinin yaşadığı bir şeymiş bu. Tamamen o sebeple bebeğimi kaybettim. Hayatımın en acı dakikalarıdır benim için. Çok acı çektim, çok ağladım. Ama ben umudumu kaybetmedim. Yine aşık olacağım, yine evleneceğim ve evlat sahibi olacağım. Hayattaki tek arzum, isteğim bu.

medyadan

BlogcuZade Master