Röportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Röportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2009 Çarşamba

Çocuk yapacak adam arıyorum

Çocuk yapacak adam arıyorum
Röpörtaj:Sinem VURAL
Çocuk yapacak adam arıyorum Ziynet Sali, aşk hayatından şikayetçi: "Artık çocuk yapacağım adam arıyorum" diyor.
ZİYNET SALİ FOTOĞRAFLARI
Ziynet Sali, iki CD’den oluşan yeni albümü "Herkes Evine"de hem Türkçe hem de Yunanca parçalar seslendiriyor. Albüm için Yunanlı şarkıcı Anna Vissi’nin söz ve beste yazarı Sofi Pappa ile çalışan, Türkiye’den de Sezen Aksu’nun desteğini alan Sali, "Nazar değmesin satışlar çok iyi gidiyor" diyor. Aşk hayatından ise şikayetçi: "Aşık olmayı çok isterim gerçekten ama olmuyor!.. Artık çocuk yapacağım adam arıyorum."
Birçok ilk aynı albümde toplanmış...- Aslında niyet o değildi ama sonuç böyle gelişti. Bu aslında yılardan bu yana devam eden bir projeydi. Tabii ki albümün içinde birçok ilk var. Ben her zaman farklı olanı yapmayı severim. Sıradan, düz, birbirine benzeyen işler yapma gibi bir durumum hiç olmadı. Bu da ister istemez işe yansıyor.
Bu albümün iki dilde oluşturulmasında Kıbrıslı olmanızın bir etkisi var mı?
- Olmaz mı? Kıbrıs’ın zengin kültürünün içinde İngiliz kültürü, Anadolu kültürü ve Bizans kültürü var. Bu
zenginlikleri kendime pozitif anlamda çevirdiğim zaman gerçekten büyük bir enerji çıkıyor ortaya. Ben buyum işte. Bence çoğu insan hissettiği gibi davranmıyor. Özellikle çabalamadan içinden gelen sesi dinlediğin zaman yaptığın işin lezzeti de bir farklı oluyor. Herşeyden önce bu albümde büyük bir sevgi oldu. Sinan Akçıl olsun Erhan Bayrak olsun Mustafa Ceceli olsun... Sofi Papa zaten baş prodüktörümüz. O sevgi o kadar büyüdü ki kocaman bir yürek oldu bu albümde. Raflardan bile insanlara yansıyor ben bunu görüyorum.
Albümümüzdeki "Beş Çayı" şarkısı Sezen Aksu’ya ait. Nasıl aldınız o şarkıyı? Çünkü herkese vermez Sezen Aksu şarkılarını...
- Yunanistan projemizi anlatıp Sezen Hanım’ın bestelerini kullanmak için izin istediğimizde, "Seve seve Ziynetciğim her zaman" dedi. "Sezen Hanım’dan sıfır bir beste alabilir miyiz" dediğimizde "Beş Çayı" var dediler. Sezen Hanım’ın albüm hazırlığı, kendi koşturmaları vardı ve o yoğunluğun içinde bana "Beş Çayı"nı hediye etti. Gerçekten güzel bir şarkı.
İlk albümü aldığımda şöyle düşündüm: Sinan Akçıl, İzel’in elinden çalınmış...
- Yok canım ben çalmadım. İzel bu albümü ilk dinleyenlerden ve en çok destek verenlerden. Ben birçok demomu İzel’in sesinden dinleyip aldım. Sinan Akçıl’la gerçekten bu şarkıda herhalde bir sinerji oluştu diyebilirim. Müzikal anlamda güzel bir beraberlik oldu. Umarım böyle devam eder.
Peki "Hop Hop"ta Funky C’nin devreye girmesi nasıl oldu?
- Erhan Bayrak o kadar iyi bir aranjör ki öyle hissetmiş, iyi olacağını düşünmüş biz de tamamen akışına bıraktık. Her şey duyguyla gelişti. Funky C’yi tabiiki dinlemiştim ama birlikte çalışacağımızı düşünmemiştim.
Bugüne kadar çıktığınız yerler, söylediğiniz şarkılar kariyerinizi ne doğrultuda etkiledi?
- Çok pozitif etkiledi. Ben saatlerce şarkı söyleyebilirim çünkü o kadar çok seviyorum ki şarkı söylemeyi ve sahnede olmayı... Sahnede mutlu ettiğim sürece mutlu oluyorum. Benim sahneme gelen yüzde 99.5 insan mutlu olmadan ayrılmaz. Ama maalesef artık İstanbul’da gece hayatında mekan diye bir şey yok. Çok isterim olsun ama beni dinlemeye gelen o kadar kaliteli güzel bir kitle var ki onları ağırlayabilecek bir mekan ve vizyon yok. Çok az işletmeci vizyon sahibi. Hiç kimseyi küçümsemiyorum ama maalesef müzik piyasasının bu hale gelmesine sebep diyebiliriz.
MÜZİKTEN KAZANDIĞIMI MÜZİĞE YATIRIYORUM
Klibe çok para harcamışsınız. Nereden geliyor bu veriminiz?
- Çok çalışıyorum. Müzikten kazandığımı yine müziğe yatırıyorum. Yoksa daha lüks bir hayat yaşayabilirim ama ben müzik yapmak, müziğimle var olmak istiyorum. Çünkü yıllar geçtikten sonra bir Ayten Alpman gibi bana da "Ziynet Sali iyi bir yorumcuymuş" desinler istiyorum.
Çok çalışıyorsunuz ve sağlığınızdan da oluyorsunuz galiba?
- Cilt problemi yaşıyorum. On gün yattım bu yüzden. Tıbben hiç birşey bulunmadı. Stres ve yorgunluğa bağlı birşey oldu. n Bu albümünüzle Anna Vissi’nin tahtını sallarsınız...
- Anna Vissi’nin prodüktörüyle çalıştım zaten, hatta Anna Vissi aramış napıyorsun sen diye kadını. Ama Yunanistan Ziynet Sali’yi biliyor artık.
Yunanistan’da sahne repartuarınıza neler ekleyeceksiniz. Türkçe şarkı mı söyleyeceksiniz?
- Bu yola çıktığım yıllarda onların şarkılarını popüler halde burada söyledim. Bir gün bizim şarkılarımızı da orada söyleyeceğim diye hayalim vardı. Artık bu bir hayal olmaktan çıktı. Klasik Türk Müziği’ni çok seviyorlar. Benim de klasik eğitimim olduğu için onlara bir tane sunacağım. Ben iyi şeyler yapmak için geldim. Dünyaya geliş sebebim bu. Nazar değmesin satışlar çok iyi gidiyor. İkinci klibe hazırlanıyoruz.
Taklitle bir yere gelinmez, biliyorum
Gerçekten Jennifer Lopez’e benziyorsunuz.
- Resimlerde görüp de kendini Jennifer Lopez’e benzetmiş diye ön yargıyla yaklaşan çok kişi oldu. Ama röportaja gelince "Gerçekten de benziyormuş" dediler. Biz toplum olarak önce kendi sanatçımıza güvenmiyoruz. Taklitle bir yere gelinmeyeceğini biliyorum. Ben de kendi çapımda iyi işler yapıyorum.
Peki ya aşk hayatınız?
- Aşık olmayı çok isterim gerçekten ama olmuyor!.. Artık çocuk yapacağım adam arıyorum. En çok tıkandığım noktalardan biri de bu. Birlikte olacağım adam çocuğumun babası olmayacaksa boşa zaman kaybetmek istemem. Artık gelişi güzel ilişkiler istemiyorum.
Röpörtaj:Sinem VURAL
Hürriyet

19 Şubat 2008 Salı

Aysel Gürel'in, kızı Mehtap Ar'a açıkladığı vasiyet

Aysel Gürel, kızı Mehtap Ar'a açıkladığı vasiyetinde neler söyledi.

İşte herkesi güldüren Aysel Gürel sözlerinden bazıları...

İşte vasiyeti
Mehtap Ar, Aysel Gürel'in vasiyetini şöyle sundu, “Annemin vasiyeti şuydu, tüm kadınlara söyle; bilsinler ki ben 80 yaşıma kadar çalıştım ve dimdik ayaktayım. Çalışmak ve ayakta kalmak güç ama ben başardım, tüm kadınlar da başarabilir"

Aysel Gürel... Türkoloji mezunu, şair, tiyatro ve sinema sanatçısı, şarkı sözü yazarı... Çok dolu bir hayat hikayesi. Herkes adına yaşanmış yıllar, kağıtlara dökülmüş, çoğu hayat bulmuş, çoğu her hangi bir notada hayat bulamamış 20 bin şiir. Hepsi sığmış 79 yılın içine. Kimisi ucundan dokunur kimisi tam bizi anlatır. Daha yapacakları vardı, hasta yatağında yakınlarıyla paylaştığı. Ne sözleri uçtu ne yazıları, hepsi kaldı ondan hatıra. İşte o hayattan kalan 'komik' hatıralar...

Çocuklarına bu şiiri yazdı
Her anne gibiydi o da ve kızları hiç büyümüyordu sanki. Hasta olduğu halde yılbaşını evde geçirmek için doktorlardan izin aldığı gün, kızlarını ağlatacak bu şiiri yazdı onlara.

Beni yıkadılar
Tertemiz giydirdiler
Aşkın tertemiz damlalarında
Kendilerine iki küçük kadın hazırladılar
O küçük sandığım, o büyük iki kadın
Beni onurlandırıp, beni efsanelere kattılar
Bana hayatımın şiirini emzirdiler
Çöp arabasına otostop yaptı
Aysel Gürel, ilginç açıklamaları, yaptığı sıradışı hareketlerle uzun süre akıllardan silinmeyecek. Bir keresinde Beyoğlu'nda bir gece kulübüne eğlenmeye gidince sabah 5'te evine gitmek üzere dışarı çıktı. Çıkar çıkmaz karşısında çöp kamyonu ve temizlik işçilerini görünce hemen yanlarına gidip, 'Beni evime bırakır mısınız' ricasında bulundu. Taksim'den Nişantaşı istikametine giden işçiler, Aysel Gürel'in bu ricasını kırmayarak onu Teşvikiye'deki evine kadar bıraktı. Taksi yerine evine çöp kamyonuyla gitmenin kendisini çok heyecanlandırdığını söyleyen Gürel, "Sıradan olmak, sıradan şeyleri yapmak tarzım değil" demişti.

Östrojen hormonum fazla
Şu bir gerçek ki, ben henüz menopoza girmedim. Evet, regl olmuyorum, yumurtlamıyorum ama östrojen hormonum aynı şiddette vücudumda var. Böyle olduğu için, ben azgın, hala fıkır fıkır bir kadınım. Bunun için yaşlılık kompleksim yok.

Muhsin Ertuğrul onu keşfetti
Akciğer kanseri tanısıyla iki aydır tedavi gören Aysel Gürel, bugün Teşvikiye Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek. 1929'da Denizli'de Aysel Gürel'in çocukluğu ve gençliği hakim olan babasının görevi nedeniyle Trabzon'da geçti. Trabzon Atatürk Lisesi'nden mezun olduktan sonra, 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'ne girdi. 1952'de üniversiteden mezun olan Gürel, aynı yıl Küçük Sahne'de Muhsin Ertuğrul'un keşfiyle tiyatro oyunculuğuna başladı. 25 yıl çeşitli tiyatrolarda oynayan Gürel, aynı zamanda çok sayıda sinema filminde de rol aldı. Çocukluğundan itibaren şiire merak salan Aysel Gürel, yazdığı şiirleri de kitap olarak yayımladı.
İlk öpücük
18 yaşındaydım. Trabzon'dan İstanbul'a geliyordum. Kamaram vardı tek kişilik. Kapı çalındı, "Buyurun, girin" dedim. Nihat girdi. Birdenbire saldırdı ve dudaklarımı emmeye başladı. Dudaklarım, böyle ateşe, kora değmiş gibi yanıyordu. Kurtuldum ve "Bu ne?" dedim. "Öpüş" dedi.

Şu an sevişiyorum
Evini arayan gazetecilerden bunaldığı bir anda telefon eden kişiye "Şu anda yatakta sevişiyorum iki saat sonra arayın" der.

Otoseksüelim
Cinsel kimliğiyle ilgili sorulara, "otoseksüelim" diye cevap verir.

Nasıl evlendim
Alt kültürün tesiriyle oluşan, bekaret muhafazası diye bir şey vardı. Baskı vardı yani, tahsil hayatım uzun sürdüğü için bekaretimizi muhafaza ettik. Bazı günler, ortaokul arkadaşlarım beni ziyarete gelirdi, ben 22-23 yaşlarındayım. Yanlarında da yetişkin kız, erkek çocuklar... 'Aaa ben bunları hatırlamıyorum bunlar kardeşiniz mi' dediğimde onlar da, 'Ne kardeşi, bunlar bizim çocuğumuz' demeye başladılar. Ben de, 'Galiba üreme için geç kalıyorum' dedim. O sırada ben, Küçük Sahne'de oynuyordum, devamlı röportajlar oluyordu. Resimli mecmualara da kapak olarak çıkıyordum. O aralar fuayemize gazeteciler doluşuyordu. Çok güzeldim, kapak çekiyorlardı. O ara çok yakışıklı bir gazeteciye takıldım, Müjde'ye benziyor ama erkek düşün ki, bıyıklısı. O yıllarda Amerikan sinemasının meşhur aktörü Tyron Power vardı, ona benzeyen. Gece Postası'nda çalışıyordu o zaman, röportaj yapmıştı benimle. Bir gün Babıali'den geçerken gazeteye girdim, 'Vedat bey burada mı' dedim, 'Odasında' dediler ve odasına çıkardılar beni. Oturdum karşısına ve 'Benimle evlenir misin' dedim ona... Dört ay kadar sözlü kaldıktan sonra evlendik ama teklif benden geldi. Ben de artık geç kalmadan, ürünlerimi çıkartayım dedim. Ee yaş 25'lere gelmişti...
Ben Türk kadının bilinçaltıyım
'Her kadın en az bir kez, yanında kocası bile yatsa, rüyasında başka bir herifle yatmıştır. Bilinçaltının yarattığı bir durum bu. İlla ki tanıdığın biri olmasına da gerek yok. Hayır ben hiç yaşamadım diyen de yalan söylüyordur"
Kaynak: Hürriyet

9 Şubat 2008 Cumartesi

Tuba Ünsal Röportaj

Beni örnek alırlarsa düzgün genç kız olurlar


Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN

Beni örnek alırlarsa düzgün genç kız olurlar Sakin ve dingin bir hayat sürmeye başlayan Tuba Ünsal'dan çarpıcı açıklamalar.

1,5 yıl önce yaşadığı fırtınalı günlerin ardından sakin ve dingin bir hayat sürmeye başlayan Tuba Ünsal, yaşadığı hiçbir şeyden pişmanlık duymadığını belirtti.Ünsal, “Kimin ne söylediği, ne düşündüğü umurumda bile değil. Yatağıma yattığım zaman vicdanım rahat. Çünkü ben her şeyi, en ahlaklı şekliyle yaşadım. O yüzden genç kızlar beni örnek alırsa, düzgün genç kız olurlar” diyor.

- 1,5 yıl önce yaşadıklarınız, size "Gençlere kötü örnek oluyor" eleştirilerini getirdi. Zor günlerdi, değil mi?
İyi örnek olmak için kameralara yalan söylemek, kadın programlarında ağlamak mı gerekir? Ben hiçbir zaman içinde aşk olmayan hiçbir ilişkinin içinde olmadım. Kimse beni, yanıma yakışmayan biriyle görmedi. Sadece işimi yapıp, evime döndüm. O yüzden kime göre, neye göre örnek oluyorum? Gençler benim iyi tarafımı örnek alsın. Birilerine iyi örnek olacağım diye kendi hayatımı kısıtlayarak yaşayamam. Bu örnek alma mevzusunu da çok takmıyorum açıkçası. Ayrıca beni örnek alırlarsa da düzgün bir genç kız olurlar. Tabii ki eğleniyorum, erkek arkadaşlarım oluyor, geziyorum. Bu çok doğal bir şey. Ama her şeyi doğru düzgün yaşıyorum... Sapıtmıyorum, sapmıyorum.

- “Eşini aldatan kadın" başlığı altında sürekli gündemindeydiniz...
Ben böyle bir şey yapmadım. Ben, aşık oldum ve evliliğimi bitirmeyi tercih ettim. Bu, hayatta herkesin başına gelebilecek bir şey. Benim yaptığım çok zordu. Bunu kimse takdir etmedi. Hata da yapabilirdim, çünkü karşımdaki insanı tanımıyordum. Ama yine de evliliğimi bitirdim, yani çekip gittim. Ortada bir yanlış yok. Ben o süreci en ahlaklı, en dürüst şekilde yaşadım. Kimin ne söylediği, ne düşündüğü umurumda bile değil. Yatağıma yattığım zaman vicdanım rahat.

- Şimdi pişman mısınız, yani çekip gittiğinize?
Bu soruya dürüstçe konuşamayacağım için yanıt vermek istemiyorum.

- Bütün bu kaos neler öğretti size?
Umudu kaybetmeden yaşamayı, dibe vurup ancak öyle yukarı çıkılabileceğini öğretti.

- Maddi açıdan da zor bir dönemdi değil mi?
Çok sıkıntı yaşadım. Ama o altı ay bana çok güzel şeyler öğretti. En azından paramı tutmamı...

- Altı ay mı çalışamadınız?
Çalışamadım derken o altı ay sadece "Küçük Hanımefendi" filmlerini yaptım, o kadar. Ekstra bir şey yapamadım, ki benim bir günüm 35 işle geçerdi.

- Maddi açıdan sıkıntı yaşadığınız o günlerde bir taksiye binmişsiniz, fakat paranız yetmediği için taksicinin parasını şarkı söylerek ödemişsiniz, doğru mu bu?
Bu olay daha yeni, birkaç ay önce oldu. Ben nakit para tutmasını bilemiyorum. Bir gün 500 YTL para çektim ve arkadaşlarımla beraber bir gece kulübüne yemeğe gittik. Ben orada garsonlara parayı dağıttım. Meğer fazla dağıtmışım. Neyse taksiye bindim. Evime doğru giderken, paramın olmadığını fark ettim. Taksiciye dönüp "Çok özür dilerim, benim param bitmiş. Ben size bir şarkı söylesem, ödeşir miyiz?" dedim. Adam da kabul etti. Ben Maçka'dan Baltalimanı'na kadar şoföre şarkı söyledim. Çok tonton, çok tatlı biriydi. Sonrasında parayı kendisine gönderdim ama "Onun değil, benim ona borcum var. Bana özel program yaptı" diyerek kabul etmedi. Çok iyi birisiydi.

- Hangi şarkıyı söylediniz?
"Yıldızların Altında." Yol boyunca bu şarkıyı söyledim. Taksi şoförü de bana eşlik etti. Çok komik ve eğlenceliydi. Sıkıştığım anlarda benim böyle yırtma durumlarım vardır. Şekerliğimi, sempatikliğimi anında nakite dönüştürüyorum.

- Peki... Şu an flörtünüz var mı?
Evet var. Hatta geçen gün bir gazetede resmimiz çıkmış. O resimdeki flörtümdür, erkek arkadaşımdır doğru, ama ismi Murat değil. Kim olduğunu da söylemek istemiyorum.

- Yeniden evlenmeyi düşünüyor musunuz?
Yok. "Evlilik" lafını duyduğum an ruhum daralıyor. Ben evlilik kadını değilim... Benim hayatta başka isteklerim var. Kocanın karısı olma durumu falan istemiyorum.

- Ama evlilik için şartlarınız olduğunu duydum. Mesela gerektiği zaman ayrı evlerde yaşamak da bu şartlardan biriymiş.
Ay yok böyle bir şey. Doğru değil tabii ki. Şartım olsa, böyle mi olur?

- Nasıl olur?
Söylüyorum... Evleneceğim adam çok iyi pilaki yapmalı, sarmısak yediğimde ağzımın kokmasına hiçbir şey söylememeli. Çünkü ben sarmısak çok yerim. Sarmısak vücuda çok faydalıdır. Geceleri sürdüğüm avokado maskemi görüp, “Çok kötü gözüküyorsun” dememeli ve benimle birlikte "Sex and the City"yi izlemeli. Şartlarım bunlar! Şimdi bunları da ciddiye alırlar. Espri yaptım.

- Siz bir erkeğe bir ömür boyu bağlı kalabilir misiniz?
Doğru aşkı, gerçek aşkı bulduğumda kalırım tabii, ki bunu yakaladığım da oldu ama yürümedi...

- Yalın mıydı bu kişi?
Yorum yapmayacağım...

- İlişki içinde mutsuzsanız...
Mutsuz olduğum zaman benim için o ilişki hemen biter ve asla arkama dönüp bakmam. Hayatımda dönüp de arkama baktığım ilişkim hiç olmamıştır. Mutsuzsam, o gün benim için biter. Dürüstçe çıkıp giderim yani.

- Peki, biraz da işten konuşalım...
“Yemin” adlı dizi çalışmam devam ediyor. Bu arada rol aldığım “Plajda” filmi bu ay vizyona girecek. Sarp Apak ve Gürgen Öz’le birlikte oynadım. İkisi müthiş seksi, iki kadın oldu. Çekimlerde çok eğlendik. Ben zaten Sarp ile Gürgen'e bayılıyorum. Çok yetenekli ve komikler. Ben filmde komik ve saftoloş bir kızı canlandırıyorum. Bence yılın komedi filmi olacak.

- Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik’i rakibiniz olacak.
Recep İvedik, biz onları eledik.

- Yeni projeler var mı?
Bu yaz Amerika'ya gitmek istiyorum. Los Angeles'ta kendimi geliştirme kurslarına başlayacağım. Kendimi eğitmek istiyorum. Çünkü kocaman kadın olduğumda bile kendimi genç kız rollerinde görmek istemiyorum. 10 yıl sonra 18 yaşında bir genç kızı canlandırmak istersem de aman beni durdurun yani.

- Bir dakika, bu "durdurun beni" cümlesini Yalın da söylemişti. "Eğer ben 45 yaşıma geldiğinde hâlâ gençlere ulaşmak isteyen bir sanatçı olacaksam, beni durdurun" demişti...
Evet, bu Yalın'ın lafıdır. Üzüm üzüme baka baka kararır durumu işte...

- Belki biliyorsunuzdur, Eylül ayında Yalın da Los Angeles’a gidiyor. Belki orada karşılaşır, sohbet edersiniz?
Ama ben ABD’ye gitme kararını çok daha önce almıştım ve ondan önce gideceğim. Onun peşinden gittiğim falan sanılmasın sakın!

REKLAM AŞKI YAŞAYANLARA SAYGI DUYMUYORUM

- Yalın’la reklam aşkı mı yaşadınız? Nilay Dorsa bunu iddia etti de...
Buna kimse inanmadı. Bazıları hayal kurarlar, kendi hayallerinin kahramanı olurlar. Bazıları da oturup o hayal kuranları izlerler. Ben, bir günü 20 saat çalışarak geçiren biriyim. Bazı boş gezen insanların uydurması bu işte... O yüzden cevap vermek, beni seven insanlara saygısızlık olur. İnsanlar böyle şeyler uydurmak yerine, kendilerini nasıl geliştirebileceklerini düşünsünler. Ayrıca bir şey daha söylemek isterim ki, böyle reklam aşkı yaşayanlara asla saygı duymuyorum. Bunun toplum içinde başka bir adı da vardır. Bu iş resmen ticarete girer. Neyse böyle konuşanlara, iftira atanlara evren ya da insanlar cezasını veriyor. O yüzden bana bunu söyleyen o kişiyi mahkemeye de vermedim. Böyle işlerle uğraşacak zamanım yok zaten.

ZOR ZAMANLARIMDA EN BÜYÜK DESTEKÇİM YALIN'IN ANNESİYDİ

/_newsimages/4525295.jpg- Bu zor anlarda yanınızda size destek olan biri var mıydı?
Eski erkek arkadaşımın annesi hep benim yanımdaydı.

- Yalın’ın annesi mi?
Evet. Bana çok büyük destek verdi. Onun hakkını hiçbir zaman ödeyemem. Benim annem ile babam oldu. En kötü günümde ben ona sarılıp ağladım. İlişkimiz bittikten sonra da benim yanımda oldu. Onun desteği benim ayakta durmamı, hayata başka bakmamı, yeni kararlar almamı sağladı. Yalnız kaldığım gecelerde düşünüp, doğru yolu bulmamı sağladı. Ona buradan çok teşekkür ederim.

Hürriyet Magazin

7 Şubat 2008 Perşembe

Tolga Çevik Röportaj

Komedyen olmak tiyatro kökeni ve adap gerektirir



Yeşim ÇOBANKENT Fotoğraflar: Boğaç DALKIRAN-Semih KANMAZ

Komedyen olmak tiyatro kökeni ve adap gerektirir "Komedi Dükkanı"nda Salih Kalyon ile beraber doğaçlama performans sunan Tolga Çevik, Elle dergisine konuştu.

Formatını kendi yarattığı "Komedi Dükkanı"nda Salih Kalyon ile beraber doğaçlama performans sunan Tolga Çevik, Elle dergisine konuştu.Kendilerini canlı olarak izlemek isteyenlerin sıraya girdiğini söyleyen Çevik, "13 bin kişi bizi izlemek için sırada bekliyor. Dubai’den gelenler, yurtdışından gelişini programa denk getirmeye çalışanlar da var" dedi.

"Avrupa Yakası"nın Sacit’i Tolga Çevik, bir süredir de TV8’de yayınlanan "Komedi Dükkanı" ile gündemde... Formatını kendi yarattığı bu programda Salih Kalyon ile birinci sınıf doğaçlama bir performans sunan oyuncu, Elle dergisine verdiği röportajda "Şu an 13 bin kişi bizi izlemek için sırada bekliyor" dedi.

"Avrupa Yakası" ve "Komedi Dükkanı". İkisi bir arada nasıl yürüyor?

- "Komedi Dükkanı" benim bulduğum bir format olduğu için benim üzerime kurulu. Diğeri takım oyunu. Bir hamur olmak ve üsluba uymak zorundasınız. "Avrupa Yakası"nda antreman yapıyorum, "Komedi Dükkanı"nda kendi maçıma çıkıyorum.

"Komedi Dükkanı"nda kendinizle çok fena dalga geçiyorsunuz. Bu yeni nesil Türk komiklerinin pek girmediği bir alan...

- Sahnede olmak için zeki bir insan olmalısınız. Zeki adam sahnede ne yapacağını bilir. Bulduğumuz formatta iki tane zeki adamı bir araya getirip sahnede gerizekalıyı oynatıyoruz. Seyirci seyrederken bizim gerizekalı olduğumuzu sanmasın diye de bir üçüncü kişi olarak yönetmenin dış sesine yer veriyoruz. İlk 12 bölümde seyirci, "Bu herifler ne kadar salak" diye düşünürken şimdi bizim arkamıza geçti.

Sizi tiyatro sahnesinde izleyen küçük grupla sıcak bir ilişkiniz var. İkinci grupsa bu programı evlerinde beyazcamdan izleyenler. Dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

- Sahnede dibimize gelen seyirciyle evdeki seyirci arasında bir bağ kuruyoruz. Oyuna gelen seyirciyi öyle bir çıldırtıyoruz ki, televizyon başındaki "Biz de gidelim şunları izlemeye" diyor. Bütün derdimiz o zaten, çünkü ben de seyirci görmek istiyorum. Tiyatro kökenli olduğum için sadece kameraya bakmak bana o kadar zevk vermiyor. Formatı denemek için piyasadaki arkadaşları seyirci olarak getirdik ve 64 kişilik bir salonda çektik ilk kez. Seyirciler ikinci programdan itibaren bilet almak istedi ve şu an 13 bin kişi sırada bekliyor. Dubai’den gelenler, yurtdışından gelişini programa denk getirmeye çalışanlar... Yakında dünya turnesine de çıkacağız. İnsanlar programı yabancı arkadaşlarına da seyrettiriyorlar ve anlamadıkları halde çok güldüklerini söyleyen yabancı lisanda mail’ler geliyor. Charlie Chaplin durumu yani.

/_newsimages/4915254.jpg Siz ne kadar eğleniyorsunuz program esnasında?

- Çoook. Benim hayatım bu. 12 yıldır bu işteyim ve en çok inandığım şeyi yapıyorum. Türk sinemasında Ses Dergisi yarışmasında star olan birinden komedyen çıktı mı? Hayır. Komedyen olmak tiyatro kökeni ve adap gerektirir. Sadece kameraya bakarak oynayan insanlar burunları havada gezer, çünkü hiçbir zaman seyircinin gözüne bakmamışlardır. Oysa tiyatro adabınız varsa, seyircinin sizi sevişini, sevmeyişini yaşadıysanız, bu işin matematiğini çözersiniz.

Oyunculuk skalanız epey geniş. Trajedi ve dram oynarken neden komediyi seçtiniz?

- Programdan salondaki seyirciyi çıkarın, herkes halimize ağlar. Durumun komediyle hiç ilgisi yok, gerçekten çok acıklı iki insan var. Bir tanesi 65, diğeri 35 yaşında hiçbir şey olamamış iki zavallı. İnatla da bir şeyler yapmaya çalışan, "loser" iki insan... Ayrıca hayatımda çocuklarımın olduğu ve rahatlamak istediğim bir dönem. Benden komik şeyler görsünler ve içleri açılsın. Sonra ne yaptığımı anladıkları zaman belki tekrar drama dönerim.

Amerika’da tiyatro eğitimi almak sizi nasıl etkiledi?

- Burada konservatuvarı kazanamadım. Bizdeki sistem çok saçma, zaten iyi oynayabilecek adam niye gitsin ki okula? Amerika’daysa sizdeki hamuru görürler ve öğrenmeyi öğrenirsin. Türkiye’de oyuncular hocasından ayrılınca topal olur. Sahnede ya ağlar gibi yaparsın ya da gerçekten ağlarsın. Ben ağlamayı seçiyorum. Gibi yaparsanız, seyirci de sizi seviyormuş gibi yapar.

Komedyenler politik espriler yapardı. Bunun modası geçti mi artık?

- Ben 1974 doğumluyum ve apolitik bir insanım. Tek politik görüşüm: "Herşey daha güzel ve insanca olmalı!"

Peki "Komedi Dükkanı" size çok para kazandırdı mı?

- Salak değilim tabii, para kazanmıyorsam niye yapayım? Yine de trilyonlar kazanacak hale gelmek için programın miyadının dolmasını beklemeyeceğim. Bir şey üretip üzerine yatarsanız bir gerizekalı gibi yaşarsınız. Bu tembelliktir.

Başarının sırrı ailede yatar

Genç yaşta iki çocuk sahibi olmuş mazbut bir aile babası olarak, şöhretli Türk erkeği tipolojisine uymuyorsunuz.

- Şöhret çok şaka bir şeydir. Başarının sırrı ailede yatar. Aile olayını kuramamışsanız geçmiş olsun. Bizde öyle şeyler de aradılar; Beyoğlu’nda Engin Günaydın’ın evinden çıkıyorum, "Yengenin haberi var mı?" diye soruyorlar. Eşim ünlü bir aileden geliyor, ama umrunda bile değil, çünkü o taraklarda bezi yok. Onun işi benimle. Yaşıtları Bağdat Caddesi’nde gezerken o 25 yaşında iki çocukla uğraşıyor. Oğlumuz (Tan) 2,5, kızımız (Tuna) 1,5 yaşında. Yanlış bir birliktelik hayatımı altüst edebilirdi ama benimki çok doğru bir birliktelik. Şu anki durumum onun müsamahası ve özverisinin bir sonucu çünkü biz bir takımız. Benim örneğim 50 senedir evli olan Gazanfer Özcan. Bizim aile yapılarımız da bunu gerektiriyor. Sanatçılık senin işin, sanatçı yaşam tarzı filan, bıraksınlar bu işleri. Biz bayramın birinci günü onun ailesinde, ikinci günü bizim taraftayız. Bunu seviyoruz...

http://www.hurriyet.com.tr/magazin

medyadan

BlogcuZade Master