4 Ocak 2009 Pazar

Leonardo DiCaprio - Titanic’in getirdiği şöhret beni mahvetti

Titanic’in getirdiği şöhret beni mahvetti


Röportaj: Reha ERUS
Titanic’in getirdiği şöhret beni mahvetti "Titanic" filmindeki rolüyle şöhreti yakalayan Leonardo DiCaprio, o filmin kendisini mahvettiğini söyledi.

"Titanic" filmindeki rolüyle şöhreti yakalayan Leonardo DiCaprio, aslında o filmin kendisini mahvettiğini söyledi. Ani gelen şöhret yüzünden şımardığını itiraf eden dünyaca ünlü oyuncu, "Psikolojik travmayı zor atlattım" dedi.

Şöhret beni mahvetti

Leonardo DiCaprio, Kate Winslet'la başrolü paylaştığı 1997 yapımı "Titanic" filminin adını bile anmek istemiyor. Film hakkındaki soruları bugüne kadar hep geçiştiren ünlü oyuncu, bunun nedenini sonunda bir Türk gazeteciye itiraf etti. O filmle gelen büyük şöhreti kaldıramadığını belirten DiCaprio, "Titanic sonrası yakaladığım şöhret beni mahvetti. Gerçekten de altında ezildim. Kendimi bir bok sandım" diye konuştu.

O dönem tam bir pisliktim

Şu sıralar Russel Crowe ile birlikte kamera karşısına geçtiği "Body of Lies" filmi ile gündemde olan Leonardo DiCaprio, "Titanic" konusunu şu şaşırtıcı sözleriyle kapattı: "O filmden sonra şımardım, insanları çok kırdım. Aileme, yakınlarıma posta koydum. Psikolojik travma geçirdim. Küfürbazdım, kavgacıydım, yalancıydım, pisliktim. Çok şükür
o günler geride kaldı. O yüzden Titanic'le barışık değilim."

İtalya'da Reha Erus'un sorularını yanıtlayan Leonardo DiCaprio, "Body of Lies"taki İranlı rol arkadaşı Golsfhifteh Farani hakkında "Bir Batı filminde rol aldı ve saçını açtı diye şimdi ülkesine gidemiyor" dedi.

Leonardo DiCaprio’yu yeni filmi “Body of Lies”ın İtalya’daki basın
toplantısında yakaladık. Obama’nın başkan seçilmesi nedeniyle son
derece keyifli olan, bu yüzden normalde yanıtlamadığı sorulara bile
yanıt veren oyuncu, şaşırtıcı açıklamalarda bulundu. Kendisine şöhreti
getiren “Titanic” filminden nefret etmesi de işte o itiraflardan
biriydi. Bu filmle gelen şöhretin altında ezildiğini söyleyen
DiCaprio, “Psikolojik travma geçirdim” dedi.
“Hi Buddy” (Selam dost)... Leonardo Di Caprio, sevdiği kişilere genelde böyle hitap ediyor. Türkiye’de 19 Aralık’ta vizyona girecek olan son filmi “Body of Lies”ın (Yalanlar Üstüne) Roma’daki Hassler Oteli’nde yapılan basın toplantısında beni gördüğünde de elini sallayıp aynı şeyi söyledi, ardından “Röportajda görüşecek miyiz? diye
sordu. Bunun İtalyan meslektaşlarımı kıskandırdığını fark etmemem imkansızdı. Hele basın toplantısı sonrası beni annesiyle tanıştırması tam bir ayrıcalıktı.
Bu Leonardo DiCaprio ile üçüncü söyleşimiz. Aynı mekanda ve her zaman olduğu gibi karşılıklı oturarak... Ama bu kez o bir başka heyecanlıydı. Çünkü ABD başkanlık seçimleri bir gün önce yapılmış ve fanatik taraftarı olduğu Obama kazanmıştı. Sabaha kadar televizyondan seçim sonuçlarını izlediği için uyku mahmuruydu... Konuşmaya bu
mahmurluktan dolayı özür dileyerek başladı. Hemen ardından ilk konu açıldı: Obama...

Ekran başında sabahladınız ve sonunda Obama kazandı. Şimdi ne olacak?

- Öncelikle artık başım dik bir Amerikalı olduğum için gurur duyacağım. Sırtımdan bir yük kalktı. Bu tarihi bir gün... 2000 yılında yapılan seçimler sırasında da yine Roma’daydım, “New York Çeteleri”ni çekiyorduk. Maalesef o zaman Bush kazanmıştı. Ama şimdi bizi yanlış yöne sevk eden Bush’a “bay bay” deme zamanı. Hiç bu kadar mutlu
olmamıştım. Yüzümden belli olmuyor mu? Bush, Beyaz Saray’ı terk edince, 180 derecelik bir değişim yaşanacak. Zor günler kapımızda ve Obama’nın bu zorluklara çözüm bulacağını sanıyorum. Öncelikle Irak savaşına çözüm bulunacak.

Obama’ya telefon etmeyi düşünüyor musunuz?

- Çok isterdim ama ona biraz nefes aldıralım. Seçim kampanyaları onu bunalttı. Elbette bir gün kendisini arayıp kutlayacağım.

Son filminiz “Body of Lies” da bölgedeki savaşla ilgili...

- Evet, Bush yönetiminin yarattığı siyasi çıkmazla ilgili bir film... Ben filmde milliyetçi bir ajanı canlandırıyorum. O ajan ülkesinde verilen siyasi kararları her zaman benimsemiş olmayabilir. Düşünün ben aktör olarak benimseyemedim, o ajanlar ise sırf yönetimin yanlış kararları yüzünden hayatlarını riske atıyorlar. Onun için bu film bir ibrettir. Bir siyasi gerilim yapıtıdır.

Ne yönden?

- Burada CIA’in üçlü oyunu var. El Kaide terörist başının yeni bir 11 Eylül gerçekleştirmesini önlemek için yalan istihbaratlarla teröristleri birbirine düşürme planı... Çok riskli. Psikolojik yıpranmada bir hata bile yapılmaması gerekiyor. Çünkü El Kaide tahminlerden çok daha güçlü ve inanılmaz destekçisi var.

Psikoloji demişken... Finaldeki işkence sahnesi psikolojinizi bozmuş.

- Ridley Scott bu sahnenin filmin can alıcı noktası olduğunu söyledi. “Gerekirse canını alacağım” dedi! Çok stresli günler yaşadım. Çekimden sonra tam üç gün kendime gelemedim, hep istifra ettim, ağlamak istedim. İçim titredi. Geceleri uyuyamadım.

Garip bir tesadüf ama, genelde yönetmenler sizin sağ elinize işkence etmeye bayılıyorlar.

- Evet “The Departed”da da (Köstebek) Martin Scorsese, Jack Nicholson’a “Acıma, Leo’ya istediğin gibi vur. Sahici olsun” komutu vermişti. Çok canım yanmış, hatta elim çürümüştü. Burada ise gerginlik sanki beynimi deldi.

Bu sahne için ne kadar çalıştınız?

- İnanmazsınız ama çekimlerin yapıldığı Fas’ta hemen her gece mahzende sürekli denemeler yaptık ve bu denemeler görüntülendi.

Filmde teröristler İncirlik üssünü havaya uçuruyorlar.

- İncirlik’in Türkiye’de olduğunu biliyorum. Ama aynı havalimanı Fas çölüne kuruldu. Tıpkısının aynısıymış.

Canlandırdığınız Roger Ferris’i anlatır mısınız biraz?

- Silahlara ve yakın mesafe dövüşlerine çok yatkın. İnanılmaz akıllı ve aynı zamanda Orta Doğu kültürünü ezbere biliyor. Aşırı milliyetçi, hayatını terörle mücadeleye adamış ve bu nedenle sürekli ölümle burun buruna gelen gözü pek bir ajan. Sadece Arapça değil yörenin şivelerini de çok iyi konuşuyor. Bir sansar gibi insanların arasına sızma
yeteneği var. Ama filmin sonunda Amerikalı olduğu ise tartışılır.

Filmde epey Arapça konuşuyorsunuz. Gerçekten ders aldınız mı?

- Hayır. Şu anda “Selamünaleyküm” ve “Şükran”dan başka bir kelime gelmiyor aklıma. Sadece ezberdi.
Ya devamlı saç sakal boyamak...

- Arap kökenli birinin kimliğini alınca mecbursunuz, ajanlıkta binbir kalıba girmeniz gerekiyor. İnanın boyalar yüzünden cildimde yaralar çıktı.

Şimdi biraz geriye gidelim mi? “Titanic”e...

- Aslında o filmle ilgili pek konuşmak istemem, ama Obama kazandı ya bu kez bir ayrıcalık yapalım. “Titanic” sonrası beklenmeyen şöhret beni mahvetti. Altında ezildim. Kendimi bir bok sandım. İnsanları çok kırdım. Aileme, yakınlarıma posta koydum. Psikolojik travma geçirdim. Küfürbazdım, kavgacıydım, yalancıydım, pisliktim. Çok şükür o günler geride kaldı. “Titanic”le barışık değilim.

Şimdi 34 yaşındasınız...

- En güzel yaş... Ne yaşınızı küçültmek, ne de büyütmek gibi bir arzunuz var. Kendinizi olgun ve özgür hissediyorsunuz.

Oysa sizin için hayranlarınız “Hep böyle çocuk yüzlü kalsın” temennisinde bulunuyor.

- Zaten aileme göre hâlâ 13 yaşında gibiyim. Yani öyle davranıyorlar. Eskiden kızardım, şimdi ise zevk alıyorum beni şımartmalarından...

Ünlüsünüz, özellikle karşı cinsiniz tarafından çok seviliyorsunuz. Peki bir sıkıntınız var mı?

Ailemle güzel bir yaşantım var. Ancak paparazziler kabus gibi üzerimize çöküyor. Bundan açıkçası hoşlanmıyorum.

10 yıl sonra tekrar Kate Winslet’la birlikte film çevirdiniz.

Sevişme sahneleri var, üstelik filmin yönetmeni Winslet’ın kocası Sam Mendes...
- Elbette sevişme sahneleri olacak, çünkü filmde karı-kocayız. Senaryo gereği profesyonelce yapılan roller bunlar... Hele rolü size kocası yaptırıyorsa mesele yok. Biz Kate ile gerçekten çok iyi dostuz. Arada
bir konuşur dertleşiriz. Çok iyi oyuncu ve bence “Revolutionary Road”daki oyunu ile Oscar’ı bile alır.

Ya siz? Hep teğet geçiyor size o heykel...

- Oscar ödülü elbette bir onur. Ancak ben daha çok seyircinin oyunumu beğenmesine ve eleştirisine bakıyorum.

Oscar için bu yıl bir beklentiniz var mı?

- Kate Winslet için belki, ama kendi açımdan pek sanmıyorum.

Son söz...

- Teşekkürler dostum... Gelecek sefere... Kendine iyi bak.

Leonardo artık bakir değil
Tam 13 yıl aradan sonra, “Body of Lies”ta Russell Crowe ile başrolleri paylaştınız. Ve sizin için “Leo’daki tek fark artık içki içebiliyor ve bakir değil” dedi.

- (Gülüyor) İyidir bizim Russell... O yıllar sanki geçmemiş gibi. Ayrıca bu film için Russell, Ridley Scott’ın emri ile tam 25 kilo aldı. Masa başında ajanlık yapıyor ya! Aslında birlikte çok az sahnemiz olduğu için az görüştük. Ama doğru, zaman insanları değiştiriyor ve olgunlaştırıyor.

Rol arkadaşımı aforoz ettiler

Film çekimlerinden sonra sizi oldukça üzen bir gelişme olmuş.
- Evet, rol arkadaşım İranlı oyuncu Golshifteh Farahani’nin yaşadığı olay beni çok üzdü. Bir Batı filminde rol aldı ve saçını açtı diye şimdi ülkesine gidemiyor, ailesini göremiyor. Aforoz edilmiş. Haksızlık bu, onun için o kadar üzüyorum ki... İran bu yetenekle gurur duyması gerekirken aksine onu dışlıyor, cezalandırıyor.

Bana gerçek İtalyan adım şans getirdi

Bir de sinema oyuncusu olurken adınızı değiştirmek istemişsiniz. Değiştirmediğinize pişman mısınız?
- Evet ad ve soyadımı etnik buluyordum. İtalyan asıllı... Pacino, Sinatra, Pesci gibi olmak istemiyordum. Ben Lenny Williams adını sevmiş ve bu takma adı düşünüştüm. Ama babam izin vermedi. Çok kızdı. İyi ki vermemiş. Bana gerçek İtalyan adım şans getirdi.

Kaynak: Hürriyet Magazin

1 yorum:

  1. geçekten çok tatlı ve sempatiksin sana bir öneride buluna bilirmiyim. neden sürekli aksiyon ve bilim kurgu filmlerinde oynuyorsun bence biraz da romantik filmlerde görmeliyiz seni sana çok yakışıyo bence ayrıca çok yakışıklısın nezaman adın geçse aklım başımdan gidiyor galiba aşığım sana bu arada seninle tanışmayı çok isterim ben gizemmmm seni çok seviyorum

    YanıtlaSil

medyadan

BlogcuZade Master