12 Haziran 2009 Cuma

Seren ne yapsın


Seren ne yapsın

Üç yılda tam üç kez hamile kalan ancak bebeklerini daha doğmadan kaybeden Seren Serengil, "Sizce ben ne yapmalıyım" diye soruyor:

SEREN SERENGİL VE EŞİ (FOTO GALERİ)

"Eğer beş yıl içinde çocuğum olmazsa, eşimin hayatında olmak istemem. Bebeğimi kaybettiğim gün
hastanede Musa'ya, 'ayrılalım' dedim. Çünkü o çok üzüldü. Hıçkıra hıçkıra ağladığına şahit oldum. O babalığı hak ediyor. Bu durumda ne yapmalıyım bilemiyorum."

Beş yıl içinde çocuğum olmazsa eşimin hayatında olmak istemem

Üç yılda tam üç kez hamile kalan ancak bebeklerini daha doğmadan kaybeden Seren Serengil, yaşadıklarını Kelebek’le paylaştı. Hayatla bağını koparmamaya çalıştığını belirten Serengil, yeni görüntüsüyle ilk kez Zeynel Abidin
Ağgül objektifine poz verirken, çarpıcı açıklamalarda bulundu: “Hiç çocuğum olmayabilir. Eğer beş yıl içinde olmazsa, eşimin hayatında olmak istemem.

Çünkü o, babalığı hak eden biri. Bunu ona yapamam.”

2006 yılında dokuz aylık hamileyken bebeğinizi kaybettiniz. Ardından geçtiğimiz yıl, 1,5 aylıkken düşük yaptınız ve 40 gün önce de 5,5 aylık hamileyken üçüncü bebeğinizi kaybettiniz... Bunların sebebi kan pıhtılaşması mı Seren Hanım?
- İlk hamileliğimde, dokuz aylık hamileyken bebeğim karnımda öldü. Bunun üzerine doktorlar benden genetik test istediler. Bu testte hem benim hem de eşim Musa’nın kromozomlarına bakıldı, tam teşekküllü kan tetkiklerimiz yapıldı vs... Fakat ben ilk bebeğimi kan pıhtılaşması nedeniyle kaybetmedim. O tamamen kordon dolanması yüzünden vefat etti.

Kan pıhtılaşması rahatsızlığınız, ikinci bebeğinizi kaybettikten sonra mı ortaya çıktı?
- Evet... Ama bu, ileri safhada değildi. Bunun seviyeleri var. Benimkisi dördüncü seviyedeydi. İkinci bebeğimi 1,5 aylıkken düşürünce, nedenlerini araştırmaya başladık. Ve ortaya kan pıhtılaşması çıktı. Bundan sonraki hamileliğimin normal gitmesi için ilaç tedavisine başladık. Dokuz ay boyunca karnımdan kan sulandırıcı iğne olacaktım, çocuk doğduktan sonra da üç ay bu iğneye devam edecektim. Üçüncü kez hamile kalınca hemen iğneye başladık. 5,5 aya kadar her şey çok normaldi.

Peki, tüp bebek yöntemiyle üçüncü kez hamile kaldığınızı duydum. Bu doğru mu?
- Evet, doğru. Üçüncü hamilelikte çok titiz davrandık. Yani kromozomlarda bir şey çıkmasın, her şey sağlam, sağlıklı olsun diye tüp bebek istedim. Bunu yaparken de bana çok hormon verdiler. Hormonlarım değişince birden 75 kiloya çıktım. Dört aylık hamileyken enteresan bir şekilde ellerim, ayaklarım su topladı ve his kaybı yaşamaya başladım.

Bunun nedeni kan pıhtılaşması mı yoksa size verilen hormon mu?
- Gebelik zehirlenmesindenmiş... Ben şiştikçe şiştim ve 90 kiloya çıktım. Çok stresli ve sinirliydim. Normal değildim. Son zamanlarda artık yürüyemiyor, ellerimi kapatamıyordum. Yüzüm, gözüm şişmişti. Fil hastalığına yakalanmış gibiydim. Çocuk doğsaydı, 120 kiloya kadar çıkacaktım. Kontrole gittiğimde çocuğun suyunun azaldığını söylediler. Bende tansiyon da nüksetmeye başladı. 20’lere kadar çıkıyordu. Bunları yaşarken Amerika’daydım. Musa ve ailem ise iş nedeniyle Türkiye’deydi. Son kontrole gittiğimde doktorlar, bebeğin gelişiminin durduğunu ve hayatımın tehlikede olduğunu söyleyince, apar topar İstanbul’a geldim. Bir gün evde otururken fenalaştım ve eşim beni Amerikan Hastanesi’ne götürdü. Tansiyonum 24’e çıktı, beni hemen ameliyata almak istediler. Beyin kanaması geçirme riskim vardı. O an tek düşündüğüm çocuğumdu. Ve hemen sezaryenle doğum yaptım. Bildiğiniz gibi kızım sadece dört gün yaşadı.

BİR KEZ DAHA DENEYECEĞİM

Hamileliğiniz boyunca kan sulandırıcı iğne oldunuz. Buna rağmen neden erken doğum yaptınız, iğneler yetersiz mi kalmış?
- Evet, yetersiz kalmış. Bunda da hiçbir doktoru suçlayamıyoruz. Çünkü kan sulandırıcı iğnenin ölçüsünü fazla vermeleri de tehlikeli. Bu sefer mide kanaması geçirme riskiniz var. Burada bana düşen sakin olmaktı. Oysa ben çok stres yaptım.

Neden peki, bebeği kaybetme korkusundan mı?
- Evet. Üçüncü hamileliğimi yaşıyordum ve bebeğimi kaybetmekten çok korkuyordum. Gergin, sinirli olmak doğal olarak tansiyonumu tetikledi. Ameliyata giderken söylediğim tek şey şuydu; “Ben öleyim ama bebeğimi yaşatın, küçük doğsa da yaşatın!” Narkozun etkisi geçip, gözümü açtığımda da ilk kızımı sordum. Yaşadığını söylediklerinde o kadar mutlu oldum ki! Onu kuvöz içinde yatarken gördüm. Küçücüktü. Çok güzeldi. Burnu, ağzı, elleri çok güzeldi. “Kuzum” diye sevdim, saatlerce. (Ağlıyor) Orada benim canım yatıyordu. Ve ben onun her türlü şeyine razıydım.

Nasıl her türlü şeyine razıydınız?
- Tam gelişmediği için kör, otistik, zeka geriliği olabilirdi. Felçli olma riski de yüksekti. Doktorlar beyin kanaması geçirme riski olduğunu da söylemişlerdi. Zaten beyin kanaması geçirdi ve öyle kaybettik. Ben onun her haliyle yaşamasını istiyordum. (Ağlıyor) Doğum günümde kızım beyin kanaması geçirdi. Doğduğum gün, kızımı kaybettim. Bunun acısını size anlatamam...

Londra’ya gidip, bu kan pıhtılaşması için birtakım tetkikler yaptırdınız. Sonuçlar geldi mi?
- Geldi. Bende kan pıhtılaşması olduğunu söylediler. Ama bunun önceden bir tedavisi yok. Bu ölümcül boyutta da değil. Ben hamile kalabiliyorum ama çocuğu karnımda taşıyamıyorum. Bir kez daha deneyeceğim. “Baba” olmayı hak eden bir eşim var. Bir kez daha anne olmayı deneyeceğim. Ama bir ya da iki yıl içinde değil. Buna gücüm yok. Şu anda daha loğusayım ve bir kadının çocuksuz loğusa dönemini yaşaması kadar anormal bir şey olamaz. Bu anlamda benim ikinci loğusalığım. Ama ben biliyordum, biliyor musunuz?

Neyi biliyordunuz?
- Bebeğimi kaybedeceğimi... 5,5 aya girerken Musa’ya, “Çocuğumuzu kaybedeceğiz, o ölüyor, altımdan bir şeyler geliyor, rüyamda gördüm” dedim. Bu beni strese soktu, stres damarlarımın daha çok büzüşmesine neden oldu, bu tansiyonumu yükseltti. Bir de kan pıhtılaşması eklenince, bebeğimi kaybettim . Bir daha hamile kalırsam artık hayatımda strese yer yok. Ama şunu da kabul ettim, belki benim hiç çocuğum olmayacak! Kahvaltı masasına Musa’yı çağırırken, çocuklarımın isimlerini de sıralamak istiyordum. İşte bu beni çok düşündürüyor.

Hangi anlamda düşündürüyor?
- Bebeğimi kaybettiğim gün hastanede Musa’ya, “ayrılalım” dedim. Çünkü o çok üzüldü, yıprandı. Hep teselli eden oydu. Ama onu teselli eden kimse yoktu. Gece yarıları hıçkıra hıçkıra ağladığına şahit oldum kaç kez. O yüzden onun bu kadar yıpranmasına dayanamadım ve bir sabah, “İstersen ayrılalım” dedim. Baba olmak onun en doğal hakkı. Sanırım ben ona bunu yaşatamayacağım. (Ağlıyor) Bir evlilik çocuksuz, ne kadar evlilik sayılabilir ki? Ben boşanalım dedim, o da bana, “Ben çocuksuz yaşayabilirim ama sensiz yaşayamam, zaten sen benim çocuğumsun” dedi. Eğer beş yıl içerisinde çocuğum olmazsa, hakikaten onun hayatında olmak istemem. Ben eşimin bir ömür boyu çocuk olmadan benimle yaşayabileceğine inanıyorum. Ama ben ona bunu yapabilir miyim, bunu bilmiyorum. Allah umarım iyi yazı yazmıştır bana.

NEREYE DEFNEDİLDİĞİNİ BİLMİYORUM

Nasıl öğrendiniz, size nasıl söylediler bebeğinizi kaybettiğinizi?
- 6 Nisan sabahı erken uyandım. Direkt çocuğun yanına gitmek istedim, kapıdan sokmadılar. Sonra bir baktım Musa geldi. Bizi bir odaya oturttular. Doktor Musa’yı çağırıp beni çağırmayınca anladım. Sonra Musa dışarı çıktı ve “Seren, kızımızı kaybettik” dedi. Yıkıldım... Kızımın yanına bir daha gidemedim. Eğer gitseydim, şu anda hiç kendime gelemezdim. (Ağlıyor) Musa ile birbirimize sarıldık, ağlaya ağlaya odamıza çıktık. Başka ne yapabilirdik ki... Sonra Musa kızımızı aldı, defnetti. Ama ben nereye defnedildiğini bilmiyorum. Bilirsem, günlerce o mezarlıktan çıkmam. Evde şu an bebek konusu açılmıyor. Zaten bebek görmeye, bebek reklamları izlemeye bile dayanamıyorum. Özellikle şu haziran ayının gelmesini hiç istemiyorum. Çünkü haziranda doğum yapacaktım. Bu benim için çok büyük bir travma. Her gün “Bugün ayın kaçı?” diye soruyorum.

BEBEK EŞYALARINI SANDIĞA KALDIRMAKTAN YORULDUM

Kızınızı gördünüz, kokladınız, sevdiniz. Tabii ki onun acısı çok daha farklıdır...
- Evet... Kızımı görmüş olmasaydım, ona dokunmasaydım, o annelik hissini hiç bilmemiş olmasaydım, bu kadar yıkılmazdım. Üç yıldır herkes bana hep taziyeye, başın sağ olsun demeye geliyor. Ve ben bir loğusalık dönemi geçiriyorum, evime çocuksuz dönüyorum. O loğusalık döneminde sütüm geliyor, göğüslerim şiş ama ben sütümü veremiyorum. Çünkü kucağımda çocuk yok. (Ağlıyor) Bunun acısını tahmin edemezsiniz, ki ben bunu üç kez yaşayan bir kadınım. Allah sevdiği insanları sınarmış. Ben de böyle düşünüyorum. Acıların karşısında duvar gibi durmayı öğrendim. Allah bana çok iyi bir eş verdi. Sabahları uyandığım zaman bana sarılır ve “seni o kadar seviyorum ki bu kadarı fazla değil mi” der. Banyodan çıkarım, saçımın arkalarını kurutamıyorum, ıslak kalıyor diye, hastalanırım endişesi ile saçımı kurutur. Ayağıma çorabımı giydirir. Böyle bana çok düşkün ve sevgi dolu bir eşim var. Karısına bu kadar şefkatle davranan bir eş, kim bilir ne kadar iyi de bir baba olur. O yüzden Musa çocuğu çok hak ediyor. Çok iyi baba olur. Yani ben, kendini geliştiremeyen bir kadın gibi utanmaya başladım. Psikolojik olarak beni yıprattı. Devamlı bebeklerin eşyalarını kaldırıp, sandığa koymaktan yoruldum.


Hürriyet
Sema EREN 26 Mayıs 2009
Seren ne yapsın

Ajitasyon yapmıyorum



Ajitasyon yapmıyorum

“Var mısın Yok musun” yarışmasıyla üne kavuşan ve şu sıralar “Cam Kırıkları” dizisinde rol alan Nursel Ergin, bugünlere geçmişini kullanarak gelmediğini söyledi.


Çocuk yuvasında büyüyen Ergin, “Hiçbir zaman ajitasyon yapmadım. Hayat hikayemi anlatıp dimdik ayakta durdum. Yapımcıların ilgisini güzelliğim de çekmedi. Ama ekran beni sevdi. Keşke daha önce keşfedilseymişim” diye konuştu.

Keşke daha önce keşfedilseymişim

“Var mısın Yok musun” yarışmasıyla üne kavuşan Nursel Ergin, hem reklam hem de dizi filminde oynadı. Kendisini ön plana çıkaran şeyin samimiyeti olduğunu söyleyen Ergin, “Hiçbir zaman ajitasyon yapmadım. Hayat hikayemi anlatıp dimdik ayakta durdum. Yapımcıların ilgisini güzelliğim de çekmedi. Benden güzelleri var. Ama ekran beni sevdi. Keşke daha önce keşfedilseymişim” diyor.

Yarışmadan bu yana hayatınızda neler değişti?
- Yarışmadan bu yana 8 ay geçti. Israrla aynı şeyi söyleyeceğim; bence hiçbir şey değişmedi. Artık çok keyif aldığım bir işim var. Tek değişiklik bu. Çevre olarak da, biraz daha oyuncuları tanımaya başladım. Öyle bir arkadaş çevrem olmaya başladı. Onun dışında evim de, etrafım da aynı şekilde duruyor. Hiç değişmesinler zaten.

Keyif aldınız mı peki oyunculuktan?
- Çok aldım. Hatta “Keşke daha önce beni keşfetselermiş” diyorum. Oyuncu olmak gerçekten çok zevkli. İnşallah ileride bununla ilgili eğitim aldığımda ve oyunculuğu bilinçli yaptığımda daha çok keyif alacağım.

“Var mısın Yok musun” yarışmasında bir çok insan yarıştı. Ama siz ünlü oldunuz. Sizce bunun nedeni nedir?
- Çünkü ben samimiyim. Hakikaten benimle konuştuğunuzda o samimiyeti anlarsınız. Ben asla rol yapmam. Orada da hangi kameradayız diye bakmak yerine, yarışan arkadaşıma konsantre olmayı tercih ettim. Ben de halkın içinden biriyim ve TV seyrederken buna çok önem verirdim. Kimin samimi, kimin sahte olduğunu zaten her akıllı insan anlayabiliyor. Bence bunu fark etti halkımız, onun için beni çok sevdiler.

Ama size oyunculuk teklifi geldi...
- Oyunculuk konusunda epey direndim çünkü korktum. Oyunculuk eğitimi alanlar bana karşı çıkacaklar diye tahmin ettim ki oluyor. Bununla ilgili endişelerim çok oldu ama beni isteyen TRT olduğu için bir kere çok gurur duydum kendimle. “Onlar istiyorsa bende bir şey var” diye düşündüm. Hiç kimse; “Gözün güzel, güzel ağlıyorsun” diye başrol vermez diye düşünüyorum. Deneme çekimleri sonucunda benim oynamama karar verdiler. Bu da kendime güvenmemi sağladı. Yani oyunculuk öğrenilebiliyor. Çünkü ben bu konuda çok kararlıyım. Eğitimini de alacağım aslanlar gibi!

Bir mücevher markasının yüzüsünüz. Neden bu firma marka yüzü olarak sizi tercih etti?
- Işıltımdan olabilir! Neden olduğunu bilmiyorum ama böyle bir teklif gelince çok gurur duydum. Birçok reklam teklifi aldım ama bu firmayı tercih ettim. Reklam filminde de taktığım takıya çok inandım. O yüzden o kadar güzel oldu. Beni neden tercih ettiklerine gelince... İnsan kendini nasıl yorumlayabilir ki! Herhalde doğru isim olduğumu düşünmüşlerdir. Halk beni çok sevdi. Birisinin birisini sevmesi, kabullenmesi zor bir olay. Türk halkı beni çok bağrına bastı, belki ondandır.

“Bu insanlar hikayemden dolayı acıyıp beni sevdiler” diye düşündünüz mü hiç?
- Hiç düşünmedim. Çünkü ben hikayemde hiçbir zaman ajitasyon yapmadım. Aksine; “Ben yuvada büyüdüm, aslanlar gibi buradayım, çok da güzel yetiştim. Yuvadan düzgün insanlar çıkabiliyor” diye dimdik durdum. Bence dik duruşum, bu kadar kendime güveniyor olmam, düzgün bir şekilde tek başıma da olsa hayatta kalabilmem insanları etkiledi.

Kendinizi güzel buluyor musunuz?
- Aynaya baktığımda güzel birini görüyorum ama; “Memleket gibi kadınım, çok seksiyim” demiyorum. Kendimi sempatik buluyorum. Aynaya bakmayı seviyorum, baktığımda çirkin bir şey görmüyorum. Aynalarla barışığım.

Bunca yıldır hayat size neler öğretti?
- Her çıkışın bir inişi, her inişin bir çıkışı olduğunu öğretti. Her zaman güçlü olmam gerektiğini öğretti.

KARŞIMA AYAĞIMI YERDEN KESECEK KİMSE ÇIKMADI

Bu kadar tanınmanızda güzelliğinizin ne kadar etkisi var?
- Ben yapımcıların dikkatini çekecek kadar güzel olduğumu düşünmüyorum. Çünkü çok güzel kızlar var. Güzelliğimle alakası olduğunu düşünmüyorum bence bu elektrikle ilgili bir şey. Ekran beni çok sevdi. Hiç ekran fobim yok. Kamera karşısında hiç elim ayağım titremiyor. Nasılsam öyle oluyorum. Sanırım rahatlığımdan dolayı... Ekran da görsel bir şey. İnsanlar güzel bir şey görmek istiyorlar. Çirkin de değilim herhalde. Elim ayağım da düzgün.

“Çok erken evlendim” diye düşündünüz mü hiç?
- Çok düşündüm hâlâ da çok düşünüyorum. 18 yaşında evlendim. 19 yaşında anne oldum. O sıralar çok üzüldüm ama şu anda hakikaten akıllı kadınmışım diyorum. İyi ki evlenmişim ve iyi ki bir çocuğum var. En büyük kazanç da bu. Boyum kadar kızım var ve ben daha 29 yaşındayım. Çok da küçük gösteriyorum. Görenler inanamıyor. Ben de inanamıyorum. Aynaya baktığımızda; “Gerçekten şaşırdıkları kadar var” diye düşünüyorum. Artık çok aynı olduk. İyi ki yapmışım. İyi ki kız çocuğum olmuş. Arkadaş gibiyiz. “Anne bu ayakkabını sakla ben ileride giyeceğim” diyor. Sürekli ayakkabılarımı deniyor. Çok hoşuma gidiyor. Benim de ayağım 35 numara, geçen gün ona da 35 numara aldık. Hatta ona ayakkabı almaya gittik, çocuk reyonundan ben kendime buldum!

Bir röportajınızda bundan sonra evlenmeyi düşünmediğinizi söylemişsiniz. Hâlâ aynı fikirde misiniz?
- Aynı fikirdeyim ama hayatta çok büyük konuşulmaması gerektiğinin de bilincindeyim. Keşke karşıma beni ve çocuğumu çok sevecek biri çıksa. O zaman neden olmasın? Tek başına olmayı çok seviyorum, galiba izin de vermiyorum hayatıma girilmesine. Ayağımı yerden kesecek kimse çıkmadı karşıma.

Mehmet Perinçek’le güzel bir ilişki yaşadığınızı duymuştuk...
- Yok olamadı. Kaldı öyle. O yazıldığı kadar ciddi boyutta bir şey olmadı. Okuyunca ben de şaşırdım. Mehmet Perinçek’i tanıyorum, arkadaşım. Ama bir şey yaşayamadan öyle kaldı. Benim böyle bir arayışım yok ama karşıma aşk çıkarsa da “Hayır” demem.

Çocukluğunuzda yaşadığınız şeylerden dolayı ileride bir çocuğu evlat edinmeyi düşünür müsünüz?
- Kesinlikle çok istiyorum. Koruyucu aile olma ve evlat edinme farklı şeyler. Evlat edindiğin çocuğu tamamen kendi nüfusuna geçiriyorsun. Bunun için çocuğun ailesinden kimsenin olmaması gerekiyor. Çocuğun kimsesiz olması gerekiyor. Kimsesiz çocuk sayısı da az. Dolayısıyla bu zor oluyor. Bizim istediğimiz insanların koruyucu aile olmaları. Yuvalara gidip danışsınlar. Ben de kesinlikle düşünüyorum. Ben yuvalardaki çocuklarla iç içeyim. Ama daha güçlü olduğumda ciddi anlamda bir değil, birçok çocuğu yetiştirmek isterim.

Erkeklerin ilgisi arttı

Nasıl bir aşıksınız?
- Zorum. Onun için de yalnızım işte. Çünkü erkek gibi, her şeyi tek başına yapmayı seven biriyim. Cıvık ilişkilerden, kıskançlıklardan hoşlanmıyorum. Adam gibi bir adam olması ve kendine çok güvenmesi lazım. Benden daha güçlü ve akıllı olması lazım. Bunların hepsi birden tek insanda yok.

İlgiden dolayı sizinle birlikte olmak isteyen erkekler sizi ürkütüyor mu?
- Kesinlikle daha çok ilgi arttı. Ama ben ne istediğini bilen biriyim. Hâlâ küçücük bahçemde kocaman kurallarım var.
Hürriyet
Pınar YILMAZERLER 27 Mayıs 2009
Ajitasyon yapmıyorum



Ajitasyon

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Psikomotor ajitasyon,genel olarak kişisel ruh bozukluğu nedenlerine, aynı zamanda çevrenin tutum ve davranışına da bağlı olarak davranışsal ve ruhsal heyecanlılık şeklinde beliren az ya da çok tutarsız aşırı davranış. Bazı ajitasyon çeşitleri teşhis koymada işe yarar. Bunlar, nevroz, psikoz ya da yetersizlik durumlarıyla birlikte bulunmalarına göre gruplandırılabilir.

Nevrozlu ajitasyon krizleri, kızgınlık davranışları ya da umutsuzluk biçiminde, özellikle çevreye uyum sağlayamayan kişilerde görülür. Bu davranışlar, çoğunlukla, çevrenin engellemelerine verilen tepkisel yanıtlardır. Psikoz süreçlerinde, ajitasyon nöbetleri, heyecan durumlarıyla birlikte bulunmalarına göre az çok bir sisteme bağlanabilirler.

12 Mayıs 2009 Salı

Aşık olunca Leyla olurum Saadet Işıl Aksoy



Aşık olunca Leyla olurum

Saadet Işıl Aksoy, All dergisine verdiği röportajda Rıza Kocaoğlu ile ilişkisini anlattı.

Şimdilik evlenmeyi düşünmediğini söyleyen genç oyuncu, “Aşık olunca ‘Leyla’ oluyorum, kafam uçup gidiyor. Bir nevi ruhsal hastalık süreci gibi. Tabii ölümcül cinsten değil, tatlı bir hastalık” diye konuştu.

Dili ve Edebiyatı okuyan Saadet Işıl Aksoy, “Hiçbir zaman ‘bilim insanı’ olmadım. Sosyal alanlarda daha başarılı ve mutluyum” diyor.

“Yumurta”daki performansıyla Altın Portakal kazanan Saadet Işıl Aksoy, All dergisine kariyeri ve Rıza Kocaoğlu ile 1.5 yıldır devam eden ilişkisi hakkında konuştu. 25 yaşındaki genç oyuncu, “Aşık olunca ‘leyla’ oluyorum, kafam uçup gidiyor. Bir nevi ruhsal hastalık süreci gibi. Tabii ölümcül cinsten değil tatlı bir hastalık” diyor.

Oyunculuk serüvenin nasıl başladı?
- Sinemaya eskiden beri ilgim vardı. Üniversitede bunun dozu arttı. İçine girdiğim çevrelerin de etkisi var. Boğaziçi Üniversitesi’nde sinema kulübü çok etkilidir. Bir dönem değişim öğrencisi olarak Florida’ya gittim. Altı ay kaldım. İstanbul’a dönünce Pera Güzel Sanatlar’da kamera önü oyunculuk atölyesini buldum. Benim için bir başlangıç oldu. Bu işin derinlerini keşfettikçe kendi derinliğimin de farkına vardım. Ve yeni kapılar açıldı...

Üniversitede ne eğitimi aldın peki?
- Boğaziçi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum. Dile karşı yeteneğim olduğunu yaşım büyüyünce fark ettim. İngilizce’yi seviyordum, edebiyatı da. Hiçbir zaman ‘bilim insanı’ olmadım. Sosyal alanlarda daha başarılı ve mutluyum.

Oyunculuk master’ı yapıyormuşsun...
- Evet, Kadir Has Üniversitesi’nde, geçtiğimiz yıl başladım.

“Bir sürü ödül aldım, eğitime ne gerek var” diye geçmedi mi hiç içinden?
- Hayır. Bu şımarıklık olur bence. Bu benim işim, çok da severek yapıyorum. Kendimi geliştirmeme faydası olacak her şeyi de denerim. Oyunculuğun akademik yanı, pratikten çok başka, çok daha detaylı.

Lisede defterini kaybettiğin için ağladığını duyduk... İnek bir öğrenci misin?
- Sorumluluk sahibi diyelim... İnek deyince asosyallik de var işin içinde. Hiçbir zaman öyle olmadım.

Kate Winslet bu sene Oscar aldığında “Küçükken şampuan şişesiyle çok prova yapmıştım” dedi. Senin de böyle provaların oldu mu?
- Altın Portakal’a gitme hayalim hep vardı. Ödül almayı değil, orada olmayı çok istemiştim. Ödül aldığımda “Bu kadarını hayal etmemiştim” diye düşündüm. O kadar heyecanlandım ki, konuşmam rezaletti. “Herkese iyi festivaller” dedim ya!

Helin Avşar’la bir korku filmi çekecekmişsin?
- Öyle bir projede yokum, çıkan haberleri gördüm. Doğru değil. Ama başka bir film var.

Asıl yeni projen nedir peki?
- Şu an Ali Vatansever’in ilk uzun metraj film projesi “El Yazısı” üzerine çalışıyoruz. Altın Portakal’da senaryo geliştirme ödülü almıştı geçtiğimiz yıl. Haziran ortasında başlayacak çekimler. Bir kasaba hikayesi, içinde drama ve komedi var. Farklı nesillerin yaşadığı benzer şeyler üzerine kurulu. İstanbul’dan gelen bir eczacı rolündeyim.

Bulunduğun projeler çok popüler olmuyor, hayatını nasıl kazanıyorsun?
- Ben de bilmiyorum. Televizyondan, reklamlardan para kazanıyorum. “İşini iyi yap, para gelir” derler ya, öyle oluyor. Hayatımı devam ettirebilecek kadar kazanıyorum. Benim için seyahat edebileceğim, yemek yiyebileceğim kadar paramın olması yeterli.

Biriktirip mi harcarsın yoksa har vurup harman savurur musun?
- Yatırım yapıyorum. Ailem beni destekliyor.

Uzun süreli bir ilişkin var. Evlilik planları yapıyormuşsun...
- Öyle bir haber çıktı ben de gazeteden öğrendim. Planımız yok. Bir süredir birlikte olanlara hemen evlilik soruluyor. Olabilir de olmayabilir de, hayat bu... Evlilik soğuk baktığım bir şey değil. Kalabalık bir ailede büyüdüm ben, hâlâ da ailemle beraber yaşıyorum.

Pembe panjurlu ev, boy boy çocuk gibi hayallerin var mı?
- (Gülüyor) Yok diyemem, bazı hayaller ortaktır. Tabii ‘pembe panjur’a dek gitmiyor bu. İleride kalabalık bir ailem olsun isterim. Ama bununla ilgili bir plan yapmıyorum. Daha zamanı var...

Böyle mutlusun herhalde şimdilik…
- Hayır, yarın ayrılacağım. (gülüyor) Şaka şaka... Beslenebiliyorum, oturup saatlerce konuşabiliyorum. Beni dinleyen, benim de dinlemekten keyif aldığım biri var hayatımda. Aşığım da! Daha ne olsun!

KISKANÇLIK YAŞAMIYORUZ


Ne zamandır berabersiniz?
- Bir buçuk yıl oldu.

Nasıl yani? Altı yıldır beraber olduğunuz yazılıyor.
- Öyle olsa kesin evlenmiştik şimdiye dek. (gülüyor)

Evlilik kadını mısın, aşk kadını mı?
- Ben de bilmiyorum. Aşık olunca ‘leyla’ oluyorum, kafam uçup gidiyor. Bir nevi ruhsal hastalık süreci gibi. Tabii ölümcül cinsten değil, tatlı bir hastalık.

Erkek arkadaşınızla aynı işi yapıyorsunuz, kıskançlık oluyor mu?
- Bunun avantajlarından faydalanıyoruz. Onu mutlu eden bir şey beni neden engellesin ki...

Cinsiyetsiz yetiştik

Bakımlı mısın?
- Güzel kokmak benim için takıntı. ‘Victoria’s Secret’ın ‘Love Spell’ diye bir parfümü var. Denediğim an “İşte benim kokum bu” demiştim. Manikür pedikür yaptırmaktan falan sıkılırım. Çocukluğumdan beri aynı kuaföre gidiyorum. Evde cilt bakımı yapıyorum, dışarıda yaptırmak lüks benim için.

Selülit problemin var mı?
- Selülite elverişli bir yapım var. Kola içmiyorum, yağlı yemiyorum. Dikkat ediyorum. Pilates yapıyorum yeni yeni. Vücudumu doğru kullanmak için yapıyorum onu da.

Kendini seksi buluyor musun?
- Bir programa ayağımda postallarla çıktım. Babaannem anneme “Bu kız niye erkek ayakkabıları giymiş, gitsin kendine kadın gibi ayakkabılar alsın” demiş. O kadar doğru bir yerden bakıyorlar ki . Onlar kadın olduklarının daha farkındalar. Biz cinsiyetsiz yetiştik. Bedenimizi kadın gibi kullanmayı öğrenmedik.

Ufolarla dünya turu yaptım


Ufolarla dünya turu yaptım


Ünlü şarkıcı Reyhan Karaca uzaylılar hakkında Bugün'’e şok açıklamalarda bulundu: “Uzaylılarla 1999'da tanıştım. Bana kanserin ilacını verdiler ama hazır olmadığımız için geri aldılar. UFO ile birkaç saniyede dünya turu yaptım. Sıcak kanlılar, insana güven veriyorlar.

İşte Karaca'nın akıllara durgunluk veren açıklamaları...

Reyhan, bir süredir erkek kardeşin kemik kanseriyle mücadele ediyor. Durumu şu anda nasıl?

Profesör Doktor Harzem Özger, benim için Allah'ın eli... Birçok ülkede yapılmayan çok özel bir ameliyat yaptı, kardeşimin bacağına protez taktı.

Ailenizde başka kanser vakaları görülmüş müydü?

Babam 61 yaşında kanserden vefat etti. Halamın çocukları kemik kanseriydi. Babamın kuzenleri bağırsak kanseriydi. Babaannem bağırsak kanseriydi. Kanser olmaktan çok korkuyorum.

RÜYAMDA GÖRDÜM

Kardeşinin hasta olacağını önceden hissetmiş miydin?

Rüyamda kardeşimin kanser olduğunu gördüm. Babamı da rüyamda görmüştüm. Sonra kanser olduğunu öğrendik.

Çok ilginç, başka var mı?

Sibel Can'ı, annesinin vefat ettiği gün Nişantaşı'nda görmüştüm. Yanına gittim, konuştuk. Dışarıya çıktım. İnanılmaz kötü hissettim. Masmavi gözlü kadının gözleri simsiyahtı. Siyah gözyaşı akıyordu. 2 saat sonra annesi vefat etti. ABD'deki ikiz kulelerin yıkılacağını bir hafta öncesinde görmüştüm. Hülya Avşar'ı da çok gördüm. Sonra annesi hastalanmıştı.

Medyum özellikleri var sende o zaman!

Sanırım. Uzaylıların varlığına da inanıyorum, çünkü onları gördüm. Bu konularla ilgili Sirius Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Haktan Akdoğan ile konuştum. Gördüklerimin gerçek olabileceğini söyledi.

Gördüklerin rüya mıydı yoksa?

Ne rüya ne de gerçek; arasında bir şey.

Uzaylılarla nasıl tanıştın?

1999 depreminden bir hafta önceydi. Uzaylılar beni yatak odamdan alıp götürdüler.

Seni nereye götürdüler?

Sabaha karşı 04.30 civarıydı. Bir adam geldi, uzun boylu siyahlar giyinmişti. Yatak odama geldi. Kel, burnu büyükçeydi. Aldı beni pencerenin önüne getirdi. Uzay gemisini gördüm. Birden beni ışınladı. Ama o ışınlama değilmiş onlar benim odamı uzay gemisi haline getiriyorlarmış. 5-6 tane aynı görünüşte uzaylı vardı. Düşünce yoluyla haberleştik.

TENLERİ KARİDES KABUĞU

Uzaylılar neye benziyor?

Tenleri karides kabuğu gibi. Kocaman kafaları var. Gözbebeği olmayan siyah gözler. Boyları uzun değil. Cinsel organları yok. Dört uzun parmakları var. Burunlar sadece delik. Ağız küçük, dudak yok. İnanılmaz sıcaklar. insana güven veriyorlar.

Sana ne sordular?

Sormadılar. Ben onlara kanserin ilacını sordum. Bana verdiler ama sonra, "Hazır değilsin" dediler, aldılar. Sonra saniyelerle bütün dünyayı gezdirdiler bana. Siyahlı adam, "Her şeyi hatırlayacağın zaman olacak ama şimdi değil, uyu" dedi. Geçen yaz Kumburgaz'a gelen UFO'lardan bahsedildi. Onlar benim gördüğüm uzay gemisiyle aynıydı.

1 LİRA BİLE RAHATLATIYOR

Kardeşin için geçen ay düzenlenen moral gecesinden ne kadar para toplandı?

150 bin lira falan denildi ama elimize 19 bin lira geçti. 1 lira bile beni rahatlatıyor. Yapılan işin bedeli yok.

Bu süreç içerisinde yanında görmek istediğin ama göremediğin sanat camiasından dostların oldu mu?

Hay Allah yanlış anlamışım dediğim insanlar var ama onları da af fediyorum. Gerçekten çok sevdiğim gönül verdiğim sanatçılarla bir kırgınlık yaşadım ama artık onları da affettim. Allah herkese sağlık versin.

CENAZENiZE KAÇ KiŞi GELECEK ONA BAKIN

Kaf dağında yaşayan, tüm amaçları şöhret ve paralarını korumak olan bazı sanatçılar için ne söylemek istersin?

Şimdiye aldanmayacaksın, 'yarın ne olacağım' diyeceksin. O anda toz pembe bulutların arasında kendini star görüyorsun. Ben de yaşadım ama ben hiçbir zaman değişmedim. Bazı arkadaşlarım var, bana değişemezler ama insanlara karşı davranışlarını görüyorum, içimden onları kınıyorum. Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, parana güvenme bir yangın yeter. Mala mülke para yatırmamak lazım. Biraz maneviyata ve insana yatırım yapmak gerekiyor. Çünkü öteki tarafa giderken paranı yanında götüremiyorsun. Cenazene kaç kişi gelmiş, onu soruyorlar. Sen düşün cenazene kaç kişi gelecek? Cenazendeki insanları sayıyorlar. Cenazelerdeki insanlar büyük gözlükler takıp birbirlerini görmeye gidiyorlar. Maneviyat neresinde bunun? Aysel Gürel'in cenaze töreninde gördüm bütün bunları. Vefasızlık var, vefasızlık!

1 Mayıs 2009 Cuma

İkizlerin biri erkek, Gülben Ergen




İkizlerin biri erkek


İkiz bebek beklediği müjdesiyle havalara uçan Gülben Ergen, bebeklerden birinin cinsiyetini öğrendi ama diğeri sürprizi bozmamaya kararlı!

ATLAS'A İKİZ KARDEŞ GELİYOR- Foto-galeri

Instyle dergisine konu-şan Ergen, “Birinin erkek olduğu kesin, diğeri cinsiyetini göstermiyor. Şimdilik sadece beş kişilik aile ile ilgili hayaller kuruyorum” dedi.

Gülben Ergen’in hayatında üç heyecan bir arada: Karnındaki ikiz bebekleri ve bu ay çıkacak yeni albümü... Instyle dergisine verdiği röportajında hayatının en mutlu dönemlerinden birini yaşadığını söyleyen Ergen, ikizleriyle ilgili “Ne cinsiyet, ne isim... Sadece beş kişilik bir ailenin çok eğlenceli olacağını düşünüyorum” diyor.

Bir süredir ortalarda olmayan ve yeni albümü için çalışmalarını tüm hızıyla sürdüren Gülben Ergen, önceleri göz ardı ettiği birkaç belirtiyi dikkate alıp doktora gidince varlığını öğrenmiş karnında büyüyen ikizleri. Bu habere kadar tüm günlerini ve gecelerini kaplayan yeni albüm çalışmaları daha bir heyecan kazanmış.

Genelde 2-2.5 yılda bir albüm çıkartan Ergen, bu kez bir önceki albümün üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen bu ay yeni şarkılarla buluşacak sevenleriyle. Bu albümde neler mi var? “Bu albümde olmayanlar daha önemli” diyor Ergen ve devam ediyor, “Bilgisayar katkısı yok, ticari kaygı yok, ‘Bu yaza damgamızı vururuz, bomba gibi geliyoruz’ lafları hiç yok. Kendimi en özgür, en küçük hissettiğim albümdür. Arasına öyle bir karıştım ki sesim söz oldu, melodi oldu. Ben küçülmek istedikçe, tüm enstrümanlar canlı çalınca, albüm akustik oldu. Sesim daha ön plana çıktı.” Hatta albüm kayıtları sırasında, bir şarkısını seslendirdiği Mazhar Alanson’a, “Benim yorumum nasıl oldu da bu denli güçlendi? Nasıl oldu bu iş?” diye sorduğunda Alanson’un yanıtı, “Sen müziği sevdin. Sadece müziği...” olmuş.

YENİ ALBÜMDE BÜLENT ORTAÇGİL ŞARKISI VAR

Ergen’in albümünü farklı yapacak bestelerden birinin sahibi de Bülent Ortaçgil. “Bülent Ortaçgil ve Mazhar Alanson şarkılarına her zaman hayranlık duyar ve dinlerdim. Ama albüm repertuvarımda yer vermek isteyeceğim benim de aklıma gelmezdi. Konseptin sükunetini, sözlerin önemini repertuvarı oluştururken fark ettim ve aradım Ortaçgil’i. Kendimi tanıtıp buluşmak istediğimi söylediğimde sesinde hissettiğim hem şaşkın hem misafirperver tonla, ‘Buyurun tabii,’ demesi aklımın ucunda. Ve Kanlıca’daki evinde buluverdim kendimi. Bu albümde onun bir şarkısını okumak istediğimi söyleyip uzun bir sohbete daldık. Beni o kadar dikkatli dinledi ki. Birkaç şarkısını dinledik birlikte. Bu Su Hiç Durmaz’ı istedim ben, o da ‘Hayırlı olsun,’ dedi.”

Birkaç hafta sonra Ergen’in stüdyosuna misafir olan Ortaçgil, şarkısının aranje edilmiş ve Ergen tarafından okunmuş halini dinlemiş. “Kendimi küçük bir öğrenci gibi hissettim o şarkısını benden dinlerken” diyor Ergen o dakikalara dönünce. Bitene kadar hiç konuşmamış Ortaçgil, sonrasında da, “Çok beğendim, hem de çok içime sindi” deyince Ergen’in yüzünde Japon çizgi filmlerindeki küçük kız çocuklarından alınmış bir gülümseme belirmiş.

“Bu albümdeki şarkıların sakinliği, albümün tanıtımında da devam edecek” diyor Gülben Ergen, BKM’nin tiyatro sahnesinde, 25 kişilik orkestrasının yedi kişiye inmiş haliyle şarkılarını söyleyecek.Yeni albümünden birkaç ay sonra, muhtemelen haziran ayında ev istirahatine çekilecek ve bebeklerini bekleyecek.

BOŞANMA HABERLERİ DEDİKODUDAN İBARET

Basında, “Boşanıyorlar,” haberlerinin çıktığı bir dönemde bu dedikoduları çıkartanlara en iyi cevap bu bebekler aslında. Bu haberlerin nereden çıktığı konusunda da bir teorisi var Ergen’in: “Boşanmak benim mesleğimi yapan arkadaşlarımda maalesef kaçınılmaz son ve bu ortadan ikiye yırtılan hüzünlü resim hem halkın, hem de magazinci arkadaşlarımızın algısında yer ediyor. Adettendir, ‘E yakındır boşanmaları,’ diye başlıyorlar deneme atışlarına. Biz de fazla el ele, göz göze görünmeyi tercih eden bir çift olmadığımızdan, ‘Hmm bak ortalarda da yoklar, demek doğru,’ diye devam ediyorlar. Taa ki, avukatımızdan ağır bir tekzip gidene dek...”
Bu arada Ergen’in göbeği yavaş yavaş belli olmaya başlamış. Yüzüne tam bir hamile güzelliği yerleşmiş. Saçları dümdüz... Ayağında yeşil spor ayakkabılar ve üzerinde aynı tonlarda spor bir hırka... Hayatında pek bir şey değişmediğini (yemek düzeni ve aldığı vitaminler dışında), bol bol su içtiğini, daha çok dinlendiğini ve Neslihan Hoca ile yoga derslerine başladığını söylüyor. Bu arada Atlas’la dıgıdık dıgıdık oynarken daha dikkatli davranıyor artık.

Çekim aralarında dinlenirken arada eliyle bebeklerini seviyor. Bebeklerden söz açılınca heyecanlandığı her halinden belli. “Planlı bir hamilelik miydi bu?” sorusuna, “Bu plan lafını pek anlamıyorum, istek diyelim. Evet istiyorduk ama, ‘Atlas üç yaşına gelsin’ diyorduk. Öğrenince şaşırmakla şükretmek birbirine karıştı” diyor.

İKİZLERİM OLACAĞI İÇİN ÇOK ŞANSLIYIM

“Genelde hamileliklerin ilk üç ayı zordur” derler. Ama bu hamile, Gülben Ergen gibi pozitif bir insan olunca sıkıntılardan söz etmiyor, sadece yaşadıklarına şükrediyor. “Genelde mız mız, ağrılı, sızılı bir tip olmadığım için ve hareketli, neşeli, dinamik olmayı seçtiğim için zorluklar yok denecek kadar azdı” derken de enerjiden gözleri ışıldıyor. Peki ya ikiz annesi olmak? Doktor ultrasondan bakıp, “İkiz,” dediğinde hissettiklerini anlatacak kelime bulmakta zorlanıyor: “Bunun bir lütuf olduğunu, seçilmiş bir kul olduğumu düşündükçe anladım ve hazmettim.” Bebeklerden birinin erkek olduğu kesin, diğer yaramaz ise hâlâ cinsiyetini göstermiyor. Ama, “Terbiyeli bir kız mı geliyor?” sorusu Ergen’in gündeminde yok. Ne cinsiyet, ne de isim düşünüyor... Sadece oluşturacakları beş kişilik aile ile ilgili hayaller kuruyor... İkizler büyümüş, Atlas onlara ağabeylik yapıyor. Sonra hayal aleminden yeryüzüne inip, “Atlas’a ağabey olmak çok yakışacak. Onun ağabeyliğiyle gurur duyacağımı, bana destek olacağını ve asla zorluk çıkartmayacağını çok iyi biliyorum. Kaldı ki müthiş güvendiğim bir pedagogumuz var. Elbette cevabını bilemediğim tüm sorularımı ona danışacağım” diyor. Gözünüzün önüne getirin, iki bebek kucağında, Atlas yanında evlerinin bahçesinde oyun oynuyorlar. Eşi Mustafa Erdoğan o anı fotoğraflıyor. Fonda yeni albümünden bir parça çalıyor sakin sakin... İşte Gülben Ergen için mutluluğun resmi bu.

“Çocuksuz hayat güneşsiz bir dünya benim için, anlamsız, soğuk, yavan, mana yoksunu. Mucize bir şey anne olmak, bir çift göze, o mis kokusuna Allah aşkıyla şükretmek” derken gözlerini kapatıp sanki Atlas’ın kokusunu duymak istermişçesine ciğerlerini havayla dolduruyor Ergen.

STİL NOTLARI

Dışarı çıkarken giyeceklerinizi nasıl seçersiniz?
- En rahat ettiğim modelleri giymeyi tercih ederim. Sırf moda diye leopar giymem mesela. Daracık kıyafetler bana göre değil. Daha çok üzerimden dökülen şeyleri severim. Günlük hayatımda Abercrombie’ler harikadır. Prada, içinde kendimi en rahat hissettiğim markadır. Gece dışarı çıkacaksam Dolce&Gabbana tercih ederim. Eğer bir televizyon programına katılacaksam oturacağım koltuğun ve arka fonun rengini sorarım mutlaka. Koltuk açıksa koyu renk, koyu ise açık renk giyinmeye özen gösteririm. Giydiklerim kiloma göre de değişir tabii. Eğer spor yaptığım ve fiziğime güvendiğim bir dönemse açık renkler giyebilirim.

Mücevher seçimi nasıl yaparsınız?
- Öyle büyük mücevherler tercih etmiyorum. İncecik iplerin ucuna takılmış tasarımlar ilgimi çekiyor. Midnight Express’te satılan Apriati’de çok güzel örnekleri var. Tek taş küpeler ve alyans... Benim taktıklarım bu kadar.

Ayakkabı ve çanta seçimi sizin için hayati midir?
- Ben pek çok kadın gibi ayakkabı tutkunu değilim. Ayakkabı konusunda rahatlık çok önemli benim için. Barbara Bui’nin ayakkabılarıyla rahat hissediyorum kendimi. Bu ara çok rahatsız ayakkabıların moda diye giyildiğini görüyorum. Ama bence ayak sağlığı açısından da hiç uygun değiller.

Makyaj ve saç konusunda kimlere güvenirsiniz?
- Saçlarımı Bahçecik’ten Serpil Külekçi ve Arzu Çevre, makyajımı ise Özlem Kutlu yapar. Son birkaç yıldır Oscar törenlerinde kadınların saçları konusunda oldukça sade olduklarını gördüğümden beri saç konusuna çok takılmıyorum. Çok büyük değişikliklere gerek duymuyorum. Gece de gündüz de hemen hemen aynı modelleri tercih ediyorum. Rengi oturdu zaten. Modeli de biraz kısa ya da biraz uzun ama genelde aynı.

21 Ocak 2009 Çarşamba

Editorya Link Dizini Link Ekle

Editorya.com Link Dizinine aşağıdaki kategoriler altına bloğunuzun linkini ekleyebilirsiniz. Blog açıklamasını ne kadar uzun ve detaylı yazarsanız o kadar iyidir. İlgili kategoriyi seçip "Link Ekle" 'ye tıklayarak açılan formda bilgilerinizi girebilirsiniz.
Lütfen kategori seçmeden Link Ekle meyiniz. Formdaki bilgileri "hiçbir yere" kaydetmiş gibi olacaktır.
Kişisel (102):


Kişisel yani kendiniz ve aileniz ile ilgili blogları buraya kaydedebilirsiniz. |


Internet (23):

Internet ve web teknolojileri ile ilgili blogları bu kategoriye kaydedebilirsiniz. |


Otomobil (5):

Otomobil alış-satış, tanıtım, resim vs.profesyonel veya amatör araba ile ilgili bloglarınızı bu kategoriye ekleyebilirsiniz. |



Ekonomi (5):

Ekonimi, finans, para ve iş dünyası hakkındaki bloglarınızı bu kategoriye ekleyebilirsiniz. |



Fotoğraf (7):

Konu başlıkları fotoğrafcılık veya fotoğraf sanatları hakkında olan blogları bu kategoriye ekleyebilirsiniz. |


El Sanatları (24):


El Sanatları hakkında bloglar bu bölüme eklenebilir. |


Kurumsal (2):

şirket veya kuruluşlara ait websitelerini bu kategori altında listeleyiniz. |



Kollektif (7):

Kollektif veya kolektif olan yani birden çok insanın katılımıyla gerçekleşen blogları buraya listeliyoruz. |


Sinema (4):


Sinema, dvd, sinema sanatcıları haberleri vs. gibi, filmler ve sinema sektörü hakkında konuları bu başlık altında toplayabiliriz. |


Müzik (5):

Olayın içinde düzenli ses çıkaran bir mevzu varsa bu kategori uygundur. |


Moda (9):


Artık sadece üşümeyelim diye giyinmiyoruz. Dolayısıyla ortada çok envarter var. Onları bu kategoriye ekleyebilirsiniz. |


Magazin (3):


Magazin ve güncel ünlü insanlar hakkında haberler, yorumlar, resimler içeren siteleri bu kategoriye koyabiliriz. |


Pazarlama (1):

Ürün tanıtımları gibi, satış ve pazarlama konularını içeren siteleri bu kategoriye ekleyebiliriz. |


Haber (11):

Güncel haberler içeren websitelerini bu gruba ekleyebiliriz. |



Teknoloji (33):


Diğer yerlerde Teknoloji başlığı altında yer alan sitelerimizi burda da aynı başlıkta toplayabiliriz. |


Kültür-Sanat (38):

Edebiyat ve Sanatlar ile ilgili websitelerini bu kategori altında toplayabiliriz. |


Diğer (28):

Mevcut kategorilere yerleştirmediğiniz siteleri şimdilik buraya kaydedebilirsiniz. Uygun bir kategori açıldığında kategorisini değiştirebiliriz.. |



Genel (41):


Belirli bir konu olmayıp değişik mevzularda içerik barındıran siteleri bu kategori altına yerleştirebiliriz. |


Yemek (30):

Yiyecek-içecek, yemek ve beslenme ile ilgili bloglarımızı bu kategori altında listeleyebiliriz. Yemeyip içmeyip blog yazıyorum diyosanız burası orası değil. |


Din (4):

Dini konular ve manevi değerlerle ilgili blogları bu kategoriye listeleyebiliriz. |


Sağlık (4):


Sağlık, temizlik, hijyen, şifa, huzur, sağlıklı yaşam ile ilgili blogları bu kategori altına listeleyebiliriz. |


Spor (5):

Futbol, basketbol, voleybol vs. üzerine odaklanan içeriklerin yer aldığı bloglar. Hareket varsa burası, sadece sağlık ise diğer kategoriyi seçiniz.

Çocuk yapacak adam arıyorum

Çocuk yapacak adam arıyorum
Röpörtaj:Sinem VURAL
Çocuk yapacak adam arıyorum Ziynet Sali, aşk hayatından şikayetçi: "Artık çocuk yapacağım adam arıyorum" diyor.
ZİYNET SALİ FOTOĞRAFLARI
Ziynet Sali, iki CD’den oluşan yeni albümü "Herkes Evine"de hem Türkçe hem de Yunanca parçalar seslendiriyor. Albüm için Yunanlı şarkıcı Anna Vissi’nin söz ve beste yazarı Sofi Pappa ile çalışan, Türkiye’den de Sezen Aksu’nun desteğini alan Sali, "Nazar değmesin satışlar çok iyi gidiyor" diyor. Aşk hayatından ise şikayetçi: "Aşık olmayı çok isterim gerçekten ama olmuyor!.. Artık çocuk yapacağım adam arıyorum."
Birçok ilk aynı albümde toplanmış...- Aslında niyet o değildi ama sonuç böyle gelişti. Bu aslında yılardan bu yana devam eden bir projeydi. Tabii ki albümün içinde birçok ilk var. Ben her zaman farklı olanı yapmayı severim. Sıradan, düz, birbirine benzeyen işler yapma gibi bir durumum hiç olmadı. Bu da ister istemez işe yansıyor.
Bu albümün iki dilde oluşturulmasında Kıbrıslı olmanızın bir etkisi var mı?
- Olmaz mı? Kıbrıs’ın zengin kültürünün içinde İngiliz kültürü, Anadolu kültürü ve Bizans kültürü var. Bu
zenginlikleri kendime pozitif anlamda çevirdiğim zaman gerçekten büyük bir enerji çıkıyor ortaya. Ben buyum işte. Bence çoğu insan hissettiği gibi davranmıyor. Özellikle çabalamadan içinden gelen sesi dinlediğin zaman yaptığın işin lezzeti de bir farklı oluyor. Herşeyden önce bu albümde büyük bir sevgi oldu. Sinan Akçıl olsun Erhan Bayrak olsun Mustafa Ceceli olsun... Sofi Papa zaten baş prodüktörümüz. O sevgi o kadar büyüdü ki kocaman bir yürek oldu bu albümde. Raflardan bile insanlara yansıyor ben bunu görüyorum.
Albümümüzdeki "Beş Çayı" şarkısı Sezen Aksu’ya ait. Nasıl aldınız o şarkıyı? Çünkü herkese vermez Sezen Aksu şarkılarını...
- Yunanistan projemizi anlatıp Sezen Hanım’ın bestelerini kullanmak için izin istediğimizde, "Seve seve Ziynetciğim her zaman" dedi. "Sezen Hanım’dan sıfır bir beste alabilir miyiz" dediğimizde "Beş Çayı" var dediler. Sezen Hanım’ın albüm hazırlığı, kendi koşturmaları vardı ve o yoğunluğun içinde bana "Beş Çayı"nı hediye etti. Gerçekten güzel bir şarkı.
İlk albümü aldığımda şöyle düşündüm: Sinan Akçıl, İzel’in elinden çalınmış...
- Yok canım ben çalmadım. İzel bu albümü ilk dinleyenlerden ve en çok destek verenlerden. Ben birçok demomu İzel’in sesinden dinleyip aldım. Sinan Akçıl’la gerçekten bu şarkıda herhalde bir sinerji oluştu diyebilirim. Müzikal anlamda güzel bir beraberlik oldu. Umarım böyle devam eder.
Peki "Hop Hop"ta Funky C’nin devreye girmesi nasıl oldu?
- Erhan Bayrak o kadar iyi bir aranjör ki öyle hissetmiş, iyi olacağını düşünmüş biz de tamamen akışına bıraktık. Her şey duyguyla gelişti. Funky C’yi tabiiki dinlemiştim ama birlikte çalışacağımızı düşünmemiştim.
Bugüne kadar çıktığınız yerler, söylediğiniz şarkılar kariyerinizi ne doğrultuda etkiledi?
- Çok pozitif etkiledi. Ben saatlerce şarkı söyleyebilirim çünkü o kadar çok seviyorum ki şarkı söylemeyi ve sahnede olmayı... Sahnede mutlu ettiğim sürece mutlu oluyorum. Benim sahneme gelen yüzde 99.5 insan mutlu olmadan ayrılmaz. Ama maalesef artık İstanbul’da gece hayatında mekan diye bir şey yok. Çok isterim olsun ama beni dinlemeye gelen o kadar kaliteli güzel bir kitle var ki onları ağırlayabilecek bir mekan ve vizyon yok. Çok az işletmeci vizyon sahibi. Hiç kimseyi küçümsemiyorum ama maalesef müzik piyasasının bu hale gelmesine sebep diyebiliriz.
MÜZİKTEN KAZANDIĞIMI MÜZİĞE YATIRIYORUM
Klibe çok para harcamışsınız. Nereden geliyor bu veriminiz?
- Çok çalışıyorum. Müzikten kazandığımı yine müziğe yatırıyorum. Yoksa daha lüks bir hayat yaşayabilirim ama ben müzik yapmak, müziğimle var olmak istiyorum. Çünkü yıllar geçtikten sonra bir Ayten Alpman gibi bana da "Ziynet Sali iyi bir yorumcuymuş" desinler istiyorum.
Çok çalışıyorsunuz ve sağlığınızdan da oluyorsunuz galiba?
- Cilt problemi yaşıyorum. On gün yattım bu yüzden. Tıbben hiç birşey bulunmadı. Stres ve yorgunluğa bağlı birşey oldu. n Bu albümünüzle Anna Vissi’nin tahtını sallarsınız...
- Anna Vissi’nin prodüktörüyle çalıştım zaten, hatta Anna Vissi aramış napıyorsun sen diye kadını. Ama Yunanistan Ziynet Sali’yi biliyor artık.
Yunanistan’da sahne repartuarınıza neler ekleyeceksiniz. Türkçe şarkı mı söyleyeceksiniz?
- Bu yola çıktığım yıllarda onların şarkılarını popüler halde burada söyledim. Bir gün bizim şarkılarımızı da orada söyleyeceğim diye hayalim vardı. Artık bu bir hayal olmaktan çıktı. Klasik Türk Müziği’ni çok seviyorlar. Benim de klasik eğitimim olduğu için onlara bir tane sunacağım. Ben iyi şeyler yapmak için geldim. Dünyaya geliş sebebim bu. Nazar değmesin satışlar çok iyi gidiyor. İkinci klibe hazırlanıyoruz.
Taklitle bir yere gelinmez, biliyorum
Gerçekten Jennifer Lopez’e benziyorsunuz.
- Resimlerde görüp de kendini Jennifer Lopez’e benzetmiş diye ön yargıyla yaklaşan çok kişi oldu. Ama röportaja gelince "Gerçekten de benziyormuş" dediler. Biz toplum olarak önce kendi sanatçımıza güvenmiyoruz. Taklitle bir yere gelinmeyeceğini biliyorum. Ben de kendi çapımda iyi işler yapıyorum.
Peki ya aşk hayatınız?
- Aşık olmayı çok isterim gerçekten ama olmuyor!.. Artık çocuk yapacağım adam arıyorum. En çok tıkandığım noktalardan biri de bu. Birlikte olacağım adam çocuğumun babası olmayacaksa boşa zaman kaybetmek istemem. Artık gelişi güzel ilişkiler istemiyorum.
Röpörtaj:Sinem VURAL
Hürriyet

medyadan

BlogcuZade Master