19 Şubat 2008 Salı
Aysel Gürel'in, kızı Mehtap Ar'a açıkladığı vasiyet
İşte herkesi güldüren Aysel Gürel sözlerinden bazıları...
İşte vasiyeti
Mehtap Ar, Aysel Gürel'in vasiyetini şöyle sundu, “Annemin vasiyeti şuydu, tüm kadınlara söyle; bilsinler ki ben 80 yaşıma kadar çalıştım ve dimdik ayaktayım. Çalışmak ve ayakta kalmak güç ama ben başardım, tüm kadınlar da başarabilir"
Aysel Gürel... Türkoloji mezunu, şair, tiyatro ve sinema sanatçısı, şarkı sözü yazarı... Çok dolu bir hayat hikayesi. Herkes adına yaşanmış yıllar, kağıtlara dökülmüş, çoğu hayat bulmuş, çoğu her hangi bir notada hayat bulamamış 20 bin şiir. Hepsi sığmış 79 yılın içine. Kimisi ucundan dokunur kimisi tam bizi anlatır. Daha yapacakları vardı, hasta yatağında yakınlarıyla paylaştığı. Ne sözleri uçtu ne yazıları, hepsi kaldı ondan hatıra. İşte o hayattan kalan 'komik' hatıralar...
Çocuklarına bu şiiri yazdı
Her anne gibiydi o da ve kızları hiç büyümüyordu sanki. Hasta olduğu halde yılbaşını evde geçirmek için doktorlardan izin aldığı gün, kızlarını ağlatacak bu şiiri yazdı onlara.
Beni yıkadılar
Tertemiz giydirdiler
Aşkın tertemiz damlalarında
Kendilerine iki küçük kadın hazırladılar
O küçük sandığım, o büyük iki kadın
Beni onurlandırıp, beni efsanelere kattılar
Bana hayatımın şiirini emzirdiler
Çöp arabasına otostop yaptı
Aysel Gürel, ilginç açıklamaları, yaptığı sıradışı hareketlerle uzun süre akıllardan silinmeyecek. Bir keresinde Beyoğlu'nda bir gece kulübüne eğlenmeye gidince sabah 5'te evine gitmek üzere dışarı çıktı. Çıkar çıkmaz karşısında çöp kamyonu ve temizlik işçilerini görünce hemen yanlarına gidip, 'Beni evime bırakır mısınız' ricasında bulundu. Taksim'den Nişantaşı istikametine giden işçiler, Aysel Gürel'in bu ricasını kırmayarak onu Teşvikiye'deki evine kadar bıraktı. Taksi yerine evine çöp kamyonuyla gitmenin kendisini çok heyecanlandırdığını söyleyen Gürel, "Sıradan olmak, sıradan şeyleri yapmak tarzım değil" demişti.
Östrojen hormonum fazla
Şu bir gerçek ki, ben henüz menopoza girmedim. Evet, regl olmuyorum, yumurtlamıyorum ama östrojen hormonum aynı şiddette vücudumda var. Böyle olduğu için, ben azgın, hala fıkır fıkır bir kadınım. Bunun için yaşlılık kompleksim yok.
Muhsin Ertuğrul onu keşfetti
Akciğer kanseri tanısıyla iki aydır tedavi gören Aysel Gürel, bugün Teşvikiye Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek. 1929'da Denizli'de Aysel Gürel'in çocukluğu ve gençliği hakim olan babasının görevi nedeniyle Trabzon'da geçti. Trabzon Atatürk Lisesi'nden mezun olduktan sonra, 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'ne girdi. 1952'de üniversiteden mezun olan Gürel, aynı yıl Küçük Sahne'de Muhsin Ertuğrul'un keşfiyle tiyatro oyunculuğuna başladı. 25 yıl çeşitli tiyatrolarda oynayan Gürel, aynı zamanda çok sayıda sinema filminde de rol aldı. Çocukluğundan itibaren şiire merak salan Aysel Gürel, yazdığı şiirleri de kitap olarak yayımladı.
İlk öpücük
18 yaşındaydım. Trabzon'dan İstanbul'a geliyordum. Kamaram vardı tek kişilik. Kapı çalındı, "Buyurun, girin" dedim. Nihat girdi. Birdenbire saldırdı ve dudaklarımı emmeye başladı. Dudaklarım, böyle ateşe, kora değmiş gibi yanıyordu. Kurtuldum ve "Bu ne?" dedim. "Öpüş" dedi.
Şu an sevişiyorum
Evini arayan gazetecilerden bunaldığı bir anda telefon eden kişiye "Şu anda yatakta sevişiyorum iki saat sonra arayın" der.
Otoseksüelim
Cinsel kimliğiyle ilgili sorulara, "otoseksüelim" diye cevap verir.
Nasıl evlendim
Alt kültürün tesiriyle oluşan, bekaret muhafazası diye bir şey vardı. Baskı vardı yani, tahsil hayatım uzun sürdüğü için bekaretimizi muhafaza ettik. Bazı günler, ortaokul arkadaşlarım beni ziyarete gelirdi, ben 22-23 yaşlarındayım. Yanlarında da yetişkin kız, erkek çocuklar... 'Aaa ben bunları hatırlamıyorum bunlar kardeşiniz mi' dediğimde onlar da, 'Ne kardeşi, bunlar bizim çocuğumuz' demeye başladılar. Ben de, 'Galiba üreme için geç kalıyorum' dedim. O sırada ben, Küçük Sahne'de oynuyordum, devamlı röportajlar oluyordu. Resimli mecmualara da kapak olarak çıkıyordum. O aralar fuayemize gazeteciler doluşuyordu. Çok güzeldim, kapak çekiyorlardı. O ara çok yakışıklı bir gazeteciye takıldım, Müjde'ye benziyor ama erkek düşün ki, bıyıklısı. O yıllarda Amerikan sinemasının meşhur aktörü Tyron Power vardı, ona benzeyen. Gece Postası'nda çalışıyordu o zaman, röportaj yapmıştı benimle. Bir gün Babıali'den geçerken gazeteye girdim, 'Vedat bey burada mı' dedim, 'Odasında' dediler ve odasına çıkardılar beni. Oturdum karşısına ve 'Benimle evlenir misin' dedim ona... Dört ay kadar sözlü kaldıktan sonra evlendik ama teklif benden geldi. Ben de artık geç kalmadan, ürünlerimi çıkartayım dedim. Ee yaş 25'lere gelmişti...
Ben Türk kadının bilinçaltıyım
'Her kadın en az bir kez, yanında kocası bile yatsa, rüyasında başka bir herifle yatmıştır. Bilinçaltının yarattığı bir durum bu. İlla ki tanıdığın biri olmasına da gerek yok. Hayır ben hiç yaşamadım diyen de yalan söylüyordur"
Kaynak: Hürriyet
13 Şubat 2008 Çarşamba
Okan Bayülgen'in Fotoğraf Sergisi
| ||
Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN | ||
Okan Bayülgen'in, "Erkeklerin Saatlerini Takan Kadınlar" adını verdiği üçüncü fotoğraf sergisi, bugün City's'teki It's a Joke'da açılıyor. Birbirinden ünlü 12 kadını, farklı konseptlerde erkek saatleriyle görüntüleyen Bayülgen, eski sevgilisi Deniz Akkaya'yı ise uzun erkek donuyla fotoğrafladı. Okan Bayülgen, "Erkeklerin Saatlerini Takan Kadınlar" adını verdiği üçüncü fotoğraf sergisini bugün City’s AVM’de bulunan It’s a Joke’da açıyor. Birbirinden ünlü 12 kadını erkek saatleriyle görüntüleyen Bayülgen, "Artık güçlü kadınlar, erkek kol saati takıyor. Bu, uzun zaman önce farkına vardığım ve fotoğraflamak istediğim bir şeydi" dedi. Bugüne kadar iki fotoğraf sergisi açtınız. Biri Zekai Demir ile birlikte Afrika’da çektiğiniz fotoğraflardan oluşan "Baobab Yolu" sergisi, diğeri de tiyatrocuları çektiğiniz "Pudra-Zamanın Tozu" sergisi... Şimdi üçüncü serginizi - Erkek, kadına karşı bütün aksesuvarlarını kaybettiği gibi en değerli aksesuvarı olan saatini de kaybetti. Uzun zamandır çevremdeki kadınların para verip, iyi, mekanik saatler kullandıklarını görüyorum. Bu kadınlar, pilli saatten vazgeçmiş, her gün o saati kurmaya razı kadınlar. Yani güçlenmiş, erkeksileşmiş kadınlar bunlar. Benim ilgilendiğim taraf da bu gizli güç durumu. Yani kadının "Bir dakika, hep sen fantazi yapmayacaksın, şimdi de ben fantazi yapacağım, ben yöneteceğim" demesini seviyorum. Bunu çok seksi ve güçlü buluyorum. Artık güçlü kadınlar, erkek kol saati takıyor. Bu, uzun zaman önce farkına vardığım ve fotoğraflamak istediğim bir şeydi. Şimdi hayata geçirdim. "Güçlü kadınlar erkek kol saati takıyor" dediniz ya, peki kadın saati takanlar ne oluyor, güçsüz mü? - Hayır, tabii ki değil. Sakın öyle algılanmasın. Kadın, bir aşktan dolayı da erkek saati takabilir. Ama benim asıl ilgilendiğim konu güç meselesi... Ayrıca ben, mekanik ustalığa verilen değeri de biraz ön plana çıkarmak istedim. Saatlere ne kadar çok taş takarsanız, fiyatı o kadar artmaz. Aslında dünyanın en pahalı saatleri, hiç taşsız saatlerdir. Kadın artık bu taşlı saatleri sevmiyor. İşte bu gizli güç durumu ve erkeksilik de bana çok seksi geliyor. Peki kadının bu kadar erkeksileşmesi fena bir durum değil mi? - Mücevherle kandırılamayan bir kadın bu bence. Bu bir güç belirtisidir. Fena bir durum değil. Siz bu kadınları seviyorsunuz? - Evet, çok seviyorum. Taşlı saatlerden kullanan kadını sevmiyorsunuz yani... - Dediğim gibi, o kadın mücevherle kandırılabiliyor. O yüzden taşlı saati seven kadınlar tercihim değildir. Öyleyse bu fotoğraf sergisinin amacı, erkeksileşen kadınlara bir övgü... - Benim aslında tamamlamak istediğim bir şeyler var. Örneğin; Zekai ile Madagaskar’da yaptığımız iş, serüvenci fotoğrafçıya bir saygıydı. Yani poposunu kaldırıp yollara düşen, internetten görüntü indirip fotoğrafın arkasına koymayan bir fotoğrafçıya övgüydü o iş... Bu çalışmanın arkasından yaptığım ikinci iş "Pudra", yüzdeki çizgilere övgüydü. Bu üçüncü iş ise erkeksi bakış açısına bir övgüdür, evet... Ama benim asıl amacım, güzel, iyi bir iş çıkarmaktı. Çıkardığım işi paylaşmaktı. Benim gibi düşünen insanları temsil etmek istiyorum. Delikanlılık da o kadar dijitalleşmedi ya! Serginin alt cümlesi de ilginç... Orada diyorsunuz ki, "Kadın, güç, lüks ve zaman meselelerine falokrat bir bakış..." Önce "falokrat"ı açıklayarak başlayalım mı? - Erkeksi bakış açısına övgüyü, Fransızlar’ın aşağılamak için kullandığı bir deyimle yani "falokrat"la ifade ediyorum. Türkçe-Fransızca sözlüğe baktığınız zaman "falokrat"ın karşılığında, "uzvuna tapan" yazar. Sergiye, bunu da koyacağım. Cidden, koyacak mısınız? - Koyacağım, çünkü öyle yazıyor. "Falokrat", falüsten gelen, kaba bir erkek bakış açısıdır. Yani "falokrat", kaba erkekliği temsil eder.
- Evet, ama ben maçoyu kullanmak istemiyorum, "falokrat"ı kullanmak istiyorum. Çünkü aslında bu erkeksilik, kabalık kendi falüsüne tapınma bakış açısını ifade eder. Evet ama fotoğraflarda kadının üstünlüğü, gücü göze çarpıyor... - İşte ben bunu yapmak istedim. Aslında bu fotoğraflardaki "falokrat" bakış açısı, sadece benim kadının güzelliğine bakışımdır. Ben kadını güçsüz olarak görmüyorum. Aksine ben kadını çok güçlü görüyorum. Benim fotoğraflarımda elinde tabancasıyla adama giden bir kadın da var, elinde kırbaç olan bir hemşire de... Fakat yine aynı fotoğraflarda kadın adamı aşağı bastırmıştır ve sımsıkı kucaklar. Yani ona annelik yapar, şefkat duyar. ATA DEMİRER KAÇTI Ata Demirer’e kendi saat dilimimde program yapmamı, bazıları kurnazlık olarak değerlendirdi. Ne yazık ki bu kadar üstün bir kötülüğe sahip değilim. Ata’nın tek bir derdi vardı, konukları ağırlamak. Baştan itibaren konuk ağırlamak istemiyordu. Bunun stresine girdiği için devam etmek istemedi ve kaçtı! Oysa devam etseydi, beni ve Beyaz’ı zorlayacak bir iş yapmış olacaktı. Sadece biraz zaman ve seyircinin Ata’yı tanıması gerekiyordu. Sabredemedi! O sebat etmeyince ben ne yapayım? Oysa ben, bütün egolarımı ayaklar altına alıp, elimde telsizle onun kulis kapısına dikilen bir adam bile oldum. Yani rahat etmesi için elimden geleni yaptım. Fakat istemedi ve kavgasız gürültüsüz ayrıldık. İşin içinde benim ya da Ata’nın bir başarısızlığı yoktur! Ata’nın programı kaldırılmamıştır. Kendisi kaçmıştır. Yoksa Ata’dan ne reyting istendi ne de başka bir şey. Çok lüks şartlarda çalıştı. Benim yerimi doldurması gerekmiyordu. Televizyon bir alışkanlıktır. Onu anlatmaya çalıştık. Yine de istemedi... |
12 Şubat 2008 Salı
Nez Dönüyor
9 Şubat 2008 Cumartesi
Tuba Ünsal Röportaj
| ||
Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN | ||
Sakin ve dingin bir hayat sürmeye başlayan Tuba Ünsal'dan çarpıcı açıklamalar. 1,5 yıl önce yaşadığı fırtınalı günlerin ardından sakin ve dingin bir hayat sürmeye başlayan Tuba Ünsal, yaşadığı hiçbir şeyden pişmanlık duymadığını belirtti.Ünsal, “Kimin ne söylediği, ne düşündüğü umurumda bile değil. Yatağıma yattığım zaman vicdanım rahat. Çünkü ben her şeyi, en ahlaklı şekliyle yaşadım. O yüzden genç kızlar beni örnek alırsa, düzgün genç kız olurlar” diyor. - 1,5 yıl önce yaşadıklarınız, size "Gençlere kötü örnek oluyor" eleştirilerini getirdi. Zor günlerdi, değil mi? - “Eşini aldatan kadın" başlığı altında sürekli gündemindeydiniz... - Şimdi pişman mısınız, yani çekip gittiğinize? - Bütün bu kaos neler öğretti size? - Maddi açıdan da zor bir dönemdi değil mi? - Altı ay mı çalışamadınız? - Maddi açıdan sıkıntı yaşadığınız o günlerde bir taksiye binmişsiniz, fakat paranız yetmediği için taksicinin parasını şarkı söylerek ödemişsiniz, doğru mu bu? - Hangi şarkıyı söylediniz? - Peki... Şu an flörtünüz var mı? - Yeniden evlenmeyi düşünüyor musunuz? - Ama evlilik için şartlarınız olduğunu duydum. Mesela gerektiği zaman ayrı evlerde yaşamak da bu şartlardan biriymiş. - Nasıl olur? - Siz bir erkeğe bir ömür boyu bağlı kalabilir misiniz? - Yalın mıydı bu kişi? - İlişki içinde mutsuzsanız... - Peki, biraz da işten konuşalım... - Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik’i rakibiniz olacak. - Yeni projeler var mı? - Bir dakika, bu "durdurun beni" cümlesini Yalın da söylemişti. "Eğer ben 45 yaşıma geldiğinde hâlâ gençlere ulaşmak isteyen bir sanatçı olacaksam, beni durdurun" demişti... - Belki biliyorsunuzdur, Eylül ayında Yalın da Los Angeles’a gidiyor. Belki orada karşılaşır, sohbet edersiniz? REKLAM AŞKI YAŞAYANLARA SAYGI DUYMUYORUM - Yalın’la reklam aşkı mı yaşadınız? Nilay Dorsa bunu iddia etti de... ZOR ZAMANLARIMDA EN BÜYÜK DESTEKÇİM YALIN'IN ANNESİYDİ - Bu zor anlarda yanınızda size destek olan biri var mıydı? - Yalın’ın annesi mi? |
7 Şubat 2008 Perşembe
Tolga Çevik Röportaj
| ||
Yeşim ÇOBANKENT Fotoğraflar: Boğaç DALKIRAN-Semih KANMAZ | ||
"Komedi Dükkanı"nda Salih Kalyon ile beraber doğaçlama performans sunan Tolga Çevik, Elle dergisine konuştu. Formatını kendi yarattığı "Komedi Dükkanı"nda Salih Kalyon ile beraber doğaçlama performans sunan Tolga Çevik, Elle dergisine konuştu.Kendilerini canlı olarak izlemek isteyenlerin sıraya girdiğini söyleyen Çevik, "13 bin kişi bizi izlemek için sırada bekliyor. Dubai’den gelenler, yurtdışından gelişini programa denk getirmeye çalışanlar da var" dedi.
- "Komedi Dükkanı" benim bulduğum bir format olduğu için benim üzerime kurulu. Diğeri takım oyunu. Bir hamur olmak ve üsluba uymak zorundasınız. "Avrupa Yakası"nda antreman yapıyorum, "Komedi Dükkanı"nda kendi maçıma çıkıyorum. "Komedi Dükkanı"nda kendinizle çok fena dalga geçiyorsunuz. Bu yeni nesil Türk komiklerinin pek girmediği bir alan... - Sahnede olmak için zeki bir insan olmalısınız. Zeki adam sahnede ne yapacağını bilir. Bulduğumuz formatta iki tane zeki adamı bir araya getirip sahnede gerizekalıyı oynatıyoruz. Seyirci seyrederken bizim gerizekalı olduğumuzu sanmasın diye de bir üçüncü kişi olarak yönetmenin dış sesine yer veriyoruz. İlk 12 bölümde seyirci, "Bu herifler ne kadar salak" diye düşünürken şimdi bizim arkamıza geçti. Sizi tiyatro sahnesinde izleyen küçük grupla sıcak bir ilişkiniz var. İkinci grupsa bu programı evlerinde beyazcamdan izleyenler. Dengeyi nasıl kuruyorsunuz? - Sahnede dibimize gelen seyirciyle evdeki seyirci arasında bir bağ kuruyoruz. Oyuna gelen seyirciyi öyle bir çıldırtıyoruz ki, televizyon başındaki "Biz de gidelim şunları izlemeye" diyor. Bütün derdimiz o zaten, çünkü ben de seyirci görmek istiyorum. Tiyatro kökenli olduğum için sadece kameraya bakmak bana o kadar zevk vermiyor. Formatı denemek için piyasadaki arkadaşları seyirci olarak getirdik ve 64 kişilik bir salonda çektik ilk kez. Seyirciler ikinci programdan itibaren bilet almak istedi ve şu an 13 bin kişi sırada bekliyor. Dubai’den gelenler, yurtdışından gelişini programa denk getirmeye çalışanlar... Yakında dünya turnesine de çıkacağız. İnsanlar programı yabancı arkadaşlarına da seyrettiriyorlar ve anlamadıkları halde çok güldüklerini söyleyen yabancı lisanda mail’ler geliyor. Charlie Chaplin durumu yani. Siz ne kadar eğleniyorsunuz program esnasında? - Çoook. Benim hayatım bu. 12 yıldır bu işteyim ve en çok inandığım şeyi yapıyorum. Türk sinemasında Ses Dergisi yarışmasında star olan birinden komedyen çıktı mı? Hayır. Komedyen olmak tiyatro kökeni ve adap gerektirir. Sadece kameraya bakarak oynayan insanlar burunları havada gezer, çünkü hiçbir zaman seyircinin gözüne bakmamışlardır. Oysa tiyatro adabınız varsa, seyircinin sizi sevişini, sevmeyişini yaşadıysanız, bu işin matematiğini çözersiniz. Oyunculuk skalanız epey geniş. Trajedi ve dram oynarken neden komediyi seçtiniz? - Programdan salondaki seyirciyi çıkarın, herkes halimize ağlar. Durumun komediyle hiç ilgisi yok, gerçekten çok acıklı iki insan var. Bir tanesi 65, diğeri 35 yaşında hiçbir şey olamamış iki zavallı. İnatla da bir şeyler yapmaya çalışan, "loser" iki insan... Ayrıca hayatımda çocuklarımın olduğu ve rahatlamak istediğim bir dönem. Benden komik şeyler görsünler ve içleri açılsın. Sonra ne yaptığımı anladıkları zaman belki tekrar drama dönerim. Amerika’da tiyatro eğitimi almak sizi nasıl etkiledi? - Burada konservatuvarı kazanamadım. Bizdeki sistem çok saçma, zaten iyi oynayabilecek adam niye gitsin ki okula? Amerika’daysa sizdeki hamuru görürler ve öğrenmeyi öğrenirsin. Türkiye’de oyuncular hocasından ayrılınca topal olur. Sahnede ya ağlar gibi yaparsın ya da gerçekten ağlarsın. Ben ağlamayı seçiyorum. Gibi yaparsanız, seyirci de sizi seviyormuş gibi yapar.
- Ben 1974 doğumluyum ve apolitik bir insanım. Tek politik görüşüm: "Herşey daha güzel ve insanca olmalı!" Peki "Komedi Dükkanı" size çok para kazandırdı mı? - Salak değilim tabii, para kazanmıyorsam niye yapayım? Yine de trilyonlar kazanacak hale gelmek için programın miyadının dolmasını beklemeyeceğim. Bir şey üretip üzerine yatarsanız bir gerizekalı gibi yaşarsınız. Bu tembelliktir. Başarının sırrı ailede yatar Genç yaşta iki çocuk sahibi olmuş mazbut bir aile babası olarak, şöhretli Türk erkeği tipolojisine uymuyorsunuz. - Şöhret çok şaka bir şeydir. Başarının sırrı ailede yatar. Aile olayını kuramamışsanız geçmiş olsun. Bizde öyle şeyler de aradılar; Beyoğlu’nda Engin Günaydın’ın evinden çıkıyorum, "Yengenin haberi var mı?" diye soruyorlar. Eşim ünlü bir aileden geliyor, ama umrunda bile değil, çünkü o taraklarda bezi yok. Onun işi benimle. Yaşıtları Bağdat Caddesi’nde gezerken o 25 yaşında iki çocukla uğraşıyor. Oğlumuz (Tan) 2,5, kızımız (Tuna) 1,5 yaşında. Yanlış bir birliktelik hayatımı altüst edebilirdi ama benimki çok doğru bir birliktelik. Şu anki durumum onun müsamahası ve özverisinin bir sonucu çünkü biz bir takımız. Benim örneğim 50 senedir evli olan Gazanfer Özcan. Bizim aile yapılarımız da bunu gerektiriyor. Sanatçılık senin işin, sanatçı yaşam tarzı filan, bıraksınlar bu işleri. Biz bayramın birinci günü onun ailesinde, ikinci günü bizim taraftayız. Bunu seviyoruz... |
| ||
"Binbir Gece" dizisinin Şehrazat'ı Bergüzar Korel, sevgilisi Tan Sağtürk ile birlikte tavernadaydı. "Binbir Gece" dizisinin Şehrazat'ı Bergüzar Korel, önceki akşam sevgilisi Tan Sağtürk ile birlikte Zorba Taverna'daydı... Grek müziğin ünlü sesi Fedon'un şarkıları eşliğinde geç saatlere kadar eğlenen çift, yaptıkları sirtaki şovla alkış aldı. Fedon'un romantik şarkılarında sarmaş dolaş olan Korel ve Sağtürk, hareketli parçalarda ise yerlerinden fırlayıp sirtaki yapmaya başladı. Ayrıca sahnede onlarca tabak kıran çift, sabahın ilk ışıklarına kadar eğlenceye devam etti. |
Beyazıt Öztürk Röportaj
| ||
Yaşar ÇAKMAK | ||
Beyazıt Öztürk, Hafta Sonu dergisine verdiği röportajda, şimdiye kadar hiç gerçek bir aşk yaşamadığını söyledi. Beyazıt Öztürk, "Hiç aşık olmadım, öyle büyük bir aşk yaşamadım. Zaten uzun vadeli bir ilişkim de olmadı. Bu arada Özlem Işık'la nişanlandığım haberleri asılsız. Bir tanışmamız, sohbetimiz oldu, ama oralara kadar uzamadı. O işi fazla abartıp, fazla ayyuka çıkardılar ve bir efsane haline geldi. Biriyle nişanlılık dönemine kadar gitseydim, söylerdim."
- Bunu bana beş sene önce sormuş olsaydın, "Evet" derdim. Çok arada, dönem dönem, bir yerde bir şarkı çalınca gidip geliyorum, gözüm dalıyor, ama artık hayat şekillendi hepimiz için. Mesleğim bu, etim bu, budum bu, çevrem bu ve yaşayacağım şeyler bunlar. Bu saatten sonra Eskişehir’e yerleşip bir şeyler yapmam çok zor. Sanatçılar arasından görüştüğün, "dostum" diyebileceğin kimse var mı? - Var. Kubat, Hüseyin Turan, Demet Akbağ, Yavuz Bingöl... Onun dışında çok fazla kişi yok. Demet’le (Akalın) bir röportaj yapmıştım ve "Ben her programa çıkmıyorum" demişti. Ama sana hiç "Hayır" demiyor. Beyaz Show reytingi yüksek bir program. Sanatçılardan katılım için teklif geliyor mu hiç? - Demet’ten hiç gelmedi. Demet ne zaman istesek geldi programa ayrıca. Onunla yaptığımız programlar da hep keyifli geçti. Bazı sanatçılar "Daha önce gittim, çok keyifli geçti, bir kere daha gitsem zarar görmem" diyebiliyorlar. Ama para isteyen sanatçılar da oluyor. Bazen kostüm de yaptırabiliyoruz. Bunda bir yanlış görmüyorum. Geliyorsun, fikir satıyorsun. Kanal para kazanıyor, yapım kazanıyor, sen de bundan üç, beş bir şey kazanabilirsin. 12 senelik Beyaz Show tarihinde Türkler’den dört ya da beş kişiye bedel ödemişizdir. Yurt dışından gelenlere tabii ki ödüyorsunuz. Türkiye’de kimlere para ödediniz? İbrahim Tatlıses olabilir mi mesela? - İbrahim Ağabey’den hiç böyle bir talep olmadı. Bir, iki kişiden oldu ama isim vermem. "Sezen Aksu gelsin" dedin, geldi... - Sezen (Aksu), böyle bir şey talep etmediği gibi yapılabilecek en güzel şeyi yaptı bana. Programdan iki gün önce yanına gitmiştim. Benim dört senelik talebimden sonra, "Tamam gelirim" demişti. Mini bir toplantı yaptık. Yaşar Gaga, ben ve Sezen Aksu. Ne konuşacağımızı sordum program akışında, "Ne istiyorsan konuşuruz Beyaz, bunları burada konuşmayalım" dedi. Zaten ben edebimle bu işi yapan bir adamım, girilecek girilmeyecek konuları biliyorum. Benimki de bir röportaj. Ondan dolayı ayarımı biliyorum ama karşı tarafın bu kadar açık ve net olması çok güzel bir şey. Programda da öyle söyledi. O rahatlık programı uçurdu. Öteki türlü kasıyorsun çünkü. Zülfü Ağabey’in (Livaneli) programı da güzeldi mesela. Beyaz sıkı bir çapkındı. Buna rağmen genelde yakalanmamayı da beceriyorsun? Nasıl oluyor? - Bunun adını "çapkınlık" koymak istemiyorum. Siz koyabilirsiniz, istediğiniz ismi verebilirsiniz, ama beş sene önce hayatıma biraz çeki düzen vermem gerektiğine karar verdim. İşim yerinde, konumum yerinde, seviliyorum. Ama devamlı çapkınlık, devamlı gezip tozmaya devam edince, "zıpır çocuk, çapkın çocuk" diyorlar. Artık 40 yaşına yaklaşan bir adamsan, hayatında bir oturaklılık olmak zorunda. O yüzden dışarı çıkmamaya başladım. Olayı yedim, bitirdim. Gittim, yaşadım, bıraktım. Şu saatte şu kapıda şunlar var, şu saatte şurada şu muhabbet var öğrendim. Uzun ilişkilerim, kısa ilişkilerim oldu. Hayatta herkes bir arayış içinde ama mesleğimden dolayı göz önünde yaşamamam gerektiğini öğrendim. Sadece benim için değil, beraber olduğum insanı da tehlikeye atıyor, onu da lekeliyorum. Karşındaki bir devlet memuruysa ya da bankacıysa, bilmem neyse, ardında ünlü biri bırakıp onun hayatını da mahvetmiş oluyorsun. Hayatın boyunca onun hayatına sahip çıkıyor musun, hayır! "Hoşçakal" diyorsun! Bunları anladım. Artık yaşım 39 oldu. Evlilik düşüncesi var mı? - Benim işim, evlilik kadar büyük bir sorumluluk. Evlendiğim anda o tarafa gitmem lazım. Yani kendimi geri çekmeliyim. Şu anda da aklımın ucuna gelmiyor açıkçası. Zaman zaman "Şunu da yapsaydım" dediğin şeyler oldu mu? - Benim en büyük eksikliğim İngilizce. Dünyayı gezmek isterdim. Maddi imkanım var ama yurtdışına çok fazla çıkmıyorum. Az İngilizce bildiğim için çekiniyorum.
- O açıklamanın öyle olmadığını öğrendik biz. Bu sene de yeni bir kampanya başlattık "Tarkan gelsin" diye. Vallahi isterim canlı yayında konuğum olsun. İstediği her şeyi konuşabiliriz, konser verir, dilediği her şeyi yapabilir. Bir kere olsun ağırlamayı çok isterim. Ben hiç aşık olmadım Aşık oldun mu hiç? - Olmadım ya! Öyle bir aşk yaşamadım. Zaten uzun vadeli bir ilişkim olmamıştı. "Havaalanı" dizisinde oynayan Özlem Işık ile birlikte olduğun, hatta ilişkinin nişanlanmaya kadar ilerlediği kulağıma gelmişti... - Öyle bir yere kadar gitmedi. Bir tanışmamız, sohbetimiz oldu, ama oralara kadar uzamadı. O işi fazla abartıp, fazla ayyuka çıkardılar ve bir efsane haline geldi. Ama öyle bir durumumuz olmadı. Ona bakarsan Bursa’da öğretmen birisi de varmış. Yazılıp çiziliyor böyle şeyler. Ben birisiyle nişanlılık dönemine kadar gitseydim, söylerdim. |